Asırlık F.Bahçe-G.Saray rekabetine yeni bir isim buldular... Dünya Derbisi diyorlar ezeli rekabete. Yani, her şeyi ile ülke sınırlarını aşıp, dünya ile kucaklaşan bir derbi...
Heyecan ve coşkusuna bir lafım yok. Stresi bir salgın gibi herkesi sarıp sarmalıyor. Konuşan her canlı önce derbiyi gündeme getiriyor, sonra gün boyu dilinden düşürmüyor.
Buraya kadar her şey ne de sevimli...
Şimdi madalyonun diğer yüzünü çeviriyorum. Bir de öteki suratını görelim, şu dünya derbisinin...
Hangi statta oynanırsa oynansın, rakip taraftarlar bu ezeli rekabeti ancak tel kafesler içinde izleyebiliyorsa...
Küfür, slogana ve güzel tezahürata egemen olabiliyorsa. Ve doksan dakikayı kaplıyorsa...
Taraftarlar arasında olası bir çatışmayı önlemek için geçiş sırasında köprüler trafiğe kapatılıyorsa...
Dört bin resmi, bin sivil toplam 5 bin emniyet görevlisi bu maçın selameti için göreve çağrılıyorsa...
Binlerce kişi elindeki bilete rağmen içeri giremeyip, stat kapılarında sürünüyor ve hırpalanıyorsa...
Stada giden her sokak arasında taraftar ile polis soğuk ve sıcak savaşın en canlı örneklerini yaşıyorsa...
Maçın hakemi oyunun teknik-taktik yönünü aşıp, görsel ve yazılı basında manşetlere tırmanabiliyorsa...
İyi niyetin tükendiği oyunda, mücadele kıyasıya tekmeleşmeye dönüşüyor, sarı ve kırmızı kartlar birbirini kovalıyorsa...
Fair-Play düşüncesinin ezeli rekabete yakışacak en anlamlı kavram olabileceğini kimse aklına bile getiremiyorsa...
Ve kentin en üst düzey resmi yetkilisi, yani, sayın valisi bile bu maça binbir güçlükle girebiliyorsa...
Bunun neresi dünya derbisi.
Saklayın böyle derbiyi dünya görmesin!
SİZ DE ARAŞTIRIN!
VE G.Saray yenilgisinden sonra İnönü Stadı'nı dolduran 30 bin Beşiktaşlı... Tek düşünceye kilitlenmiş 30 bin fanatik...
Beşiktaş, Ankaragücü'nü yenecek ve liderliğe tırmanacak.
Sonra hep bir ağızdan şarkılar söylenecek...
Beşiktaş, sen bizim her şeyimizsin.
Olmadı, hevesler bir başka maça kaldı.
Neden mi?
Önce Myhre berbat bir gol yedi, herkesi strese soktu.
Kim ne derse desin, Myhre'nin kaleciliği konusunda şüphelerim vardı. Şimdi kafamdaki soru daha da koyulaştı. Her neyse...
Daum, hangi maçta Beşiktaş'ın klasik 4'lü savunma bloğunu bozsa, başına iş açıyor. Ankaragücü maçında da bunu yaptı.
Hücumda İlhan Mansız ile Ahmet Dursun arasındaki uyum her geçen gün yoğunlaşacağına, bir uçurum gibi açılıyor.
Beşiktaş'ın kanat özelliği taşıyan futbolcusu yoktu. Oynayanların defansif yönleri daha ağır basıyordu. Kanatlar hiç işlemedi.
Ve Daum her yenilgiden sonra olduğu gibi yine aynı cümleyi kullanarak, maçı şöyle yorumladı...
Oyunu çevirecek, üstün kaliteli futbolculardan yoksunuz.
Oysa, F.Bahçe-G.Saray derbisi öncesi başta Daum, hiçbir futbolcu Ankaragücü yenilgisini aklının ucundan bile geçirmiyordu.
Bir TV röportajında diyorlardı ki...
F.Bahçe, G.Saray'ı yenerse, Beşiktaş liderliğe yükselir.
Ankaragücü'ne yenileceklerini akıllarından bile geçirmiyordu Beşiktaşlı futbolcular.
Belki de doğru düşünüyorlardı. 1969 yılından bu yana Ankaragücü, Beşiktaş'ı İstanbul'da yenemiyordu. Tam 33 yıl sonra, gelip devireceği kimin aklına gelirdi? Ve dönüyorum başa...
Nedense, Beşiktaş'ta üstün kaliteli futbolcu noksanlığı hep yenilgilerden sonra akla geliyor. Acaba, tek neden kaliteli futbolcu eksikliği mi?
Sevgili Beşiktaşlılar, boş bir zamanınızda, bunun nedenini bir de siz araştırın! Bazı ipuçları bulabilirsiniz.