BİR takım kimliğini, alkışlanan değerlerini kısacık bir zaman diliminde nasıl böylesine yitirebilir...
Bir takım, kendini farklı bir konuma taşıyan tüm teknik ve moral zenginliklerini bir çırpıda hangi nedenlerle böylesine kaybedebilir...
Samsun maçını yaşanmış kötü bir şok olarak düşünüyorum.
Antep'teki farklı yenilgiyi, depremin getirdiği artçı bir sarsıntı gibi yorumluyorum.
Ancak, Bursa'da seyrettiğim Beşiktaş'ı hiçbir mazeret kılıfına sokamıyorum...
Bu takım, ligin ilk yarısında güzel futbolun ilk adresi değil miydi?
Bu takım, şampiyonluğun rakipsiz adayı gösteriliyordu. Yalan mı?
Bu takım değil miydi, futbolun tüm değerleriyle donanımlı, 90 dakika rakibi adeta boğan, oynatmayan ama oynayan... Ve de hiç yenilmeyen bu takım değil miydi?
İlk yarıda Bursa kalesinde tek pozisyonun ötesinde, hiçbir fırsat girişimine yönelemeyen Beşiktaş'ı, kazandığı için süslü kelimelere boğamam... Yine ilk yarıda rakibin, sahanın her bölgesinde gönlünce koşmasına izin veren... Pres ve yardımlaşma kavramlarını unutan Beşiktaş'ı kazandığı için göklere çıkartamam. Çünkü, inandırıcı olamam...
* * *
Beşiktaş, ikinci yarıda Tümer'in Bursa kalesine gönderdiği ilk şutla oyunda üstünlük sağladı. Ve yine Tümer'in kullanamadığı penaltı ile skoru zora soktu.
Diğerleri mi neler yaptı? Sergen oyunda kaldığı süre, Egemen'in markajından kurtulamadı. Giunti'nin adalesi attı, Tayfur'u savaş alanında yalnız bıraktı.
İlhan Mansız, passız ve yardımsız yaşamanın sıkıntıları ile sağa sola etkisiz deparlar attı. Kenarların hücuma katkıları sınırlıydı. Serdar Topraktepe ve Kaan Dobra, Beşiktaş savunmasının çakılı iki adamı gibiydi... Hücuma korkarak çıktılar, akılları hep arkalarına kaçacak adamdaydı.
Öyleyse, bu Beşiktaş nasıl kazandı?
Attığı tek gol ve ikinci yarıda savunma bloğunun dengeli ve kontrollü oyunu, Beşiktaş'ı 3 puanın mutluluğuna uçurdu.
Bursaspor'un 10 kişi kalması, Beşiktaş'a kazanma kolaylığı getiren bir başka nedendi...