JEAN Tigana, Beşiktaş kalesini kalabalık bir savunma mangası ile korudu. Her gönüllü adama da hücum özgürlüğü tanıdı.
Beşiktaş golü de, savunmanın efendisi Gökhan Zan’ın bir forvet gibi rakip kaleye taşıdığı atak sonucu gerçekleşti.
Son vuruş Nobre’den de gelse, alkışlar Gökhan Zan’a gitti...
Tigana, Kleberson’dan boşalan yere Serdar Kurtuluş’u koydu. Yanına da Fahri Tatan’ı gönderince, Beşiktaş ilk kez çift ön liberolu bir düzen denedi.
Böyle bir dizilişte Ricardinho, sevdiği bölgelerde rahatça oynama fırsatı yakaladı. Ancak, bulduğu boş alanları beklendiği gibi değerlendiremedi. Attığı paslar bir liderin ayağından çıkan özellikler taşımıyordu.
En ağır görevi İbrahim Üzülmez üstlendi. Rakip ataklarda savunmayı dörtledi, hücumda sol kulvarı kullandı.
Mert Nobre ile Bobo’nun topla fazla oynaması boşuna bir enerji harcaması... Ancak, orta sahaya kadar çekilmeleri her ikisini de topla daha sıcak bir ilişkiye zorluyor.
Bu da ceza sahasında daha diri ve güçlü kalmalarını önlüyor.
* * *
Beşiktaş, belki de sezonun en düşük temposu ile oynadı.
Topu alan bir çalımı denemeden oyuna katılmadı. Yardımlaşma sanki lütfen yapılır gibiydi...
Acaba, 120 dakikalık CSKA mücadelesi mi Beşiktaş’ı bir bahar yorgunluğuna sürükledi?
Yine Ricardinho’ya döneceğim... Böyle bir ortamda çıkıp bir lider gibi Beşiktaş’a sarılmalıydı.
Oysa Brezilyalı, sahadaki kalabalık arasına saklanarak 90 dakikayı tamamladı.
Onu sahadaki bir kaçağa benzettim... Beşiktaş’ın aklı 3 puandaydı. Bunun dışında oyunu forse edecek, tempo yapacak fiziksel güçleri de yoktu.
Tek golle alacakları 3 puanın peşine düştüler. Ve yine yedikleri basit bir golle kahroldular.
Maçtan sonra Kayserili bir dostum yanıma yaklaştı ve dedi ki: "Beşiktaş şimdiye kadar Kayseri’ye gelen en kötü takım." Dostumun suratına baktım ve şu yanıtı verdim: "Bana değil git Tigana’ya söyle!"