BU maçın Beşiktaş için taşıdığı değerler, oyunun her dakikasında kolaylıkla hissediliyordu.
Beşiktaş, dağıttığı puanlarla kredisini tüketmişti. Ve Ankara deplasmanında galibiyetin ötesinde her sonuç, Beşiktaş'ı bulanık bir ortama sürükleyebilirdi.
Ve maçın önemi Lucescu'yu da etkilemişti. Oyun kurgusunda Beşiktaş'ı riskten ve rakibin üstün fizik gücünden uzak tutmayı yeğleyen bir planın çizgileri görülüyordu.
Lucescu, özellikle topun Beşiktaş'ta kalmasını istiyordu. Ve bolca geri ve yan pasın nedeni de böyle bir düşünceden kaynaklanıyordu.
Lucescu'nun dün geceki sürprizi, Pancu'yu, Sergen-Ahmet Dursun ikilisinin arkasında orta sahaya yakın oynatmasıydı. Pancu, belki Amaral kadar hareketli ve savaşçı değildi... Ancak, ayakları iyi pas yapıyordu.Lucescu'nun, savunmanın hemen önüne yerleştirdiği Tayfur-Yasin ikilisi orta saha savaşına ve de defansa yönelik olumlu işlevlerle Beşiktaş'a sıkıntılı dakikalarında rahat nefes aldırıyordu.
Bu düzen çoğu kimselere sevimsiz gelse de oyunun genelinde tıkır tıkır işledi. Üstelik, Pancu ile Ahmet Dursun'un ardı ardına iki şutunun direkten dönmesi, Beşiktaş'ın daha yürekli oynama şansını engelliyordu.
* * *
Beşiktaş, tipik bir lig maçı oynuyordu. Ve büyüklük kimliğini bir kenara bırakarak, bu deplasmandan çıkartacağı 3 puanı her değerin üzerinde tutuyordu.
59. dakikada Ahmet Dursun'un pozisyonu, maçın sonucunu erken belirlemek için yakalanmış bulunmaz bir fırsattı. Ancak, Ahmet Dursun, iki adımdan topu nasıl dışarı gönderdi hala çözemiyorum.
Lucescu'nun, oyunun final bölümünde Sergen'i kenara alıp, Amaral ile orta sahadaki savaşçı sayısını çoğaltması doğru ve gerçekçi bir davranıştı. Böyle bir değişiklik, Pancu'nun hücuma yönelik iştahını da kabartıyor ve Beşiktaş'ın rakip ceza sahası çevresindeki oyununa hareket ve canlılık getiriyordu. Ama bu dakikalarda, yine Lucescu'nun, Pancu'yu oyundan çıkartıp, Pascal'ı forvete koymasının nedenini anlayamadım. Bu, hem Lucescu, hem de Beşiktaş için büyük riskti. Ve Luca bu kumarı oynadı, kazandı.
Dün gece Beşiktaş'ta iki kişiden gözlerimi ayıramadım. Biri savunmada Ali Eren, diğeri forvette Ahmet Dursun. Hemen ekleyeyim, Tayfur'un özverili çabasına da hayran kaldım.