BEŞİKTAŞ'ı böylesine etkili ve hevesli oynarken hiç görmedim. Ve Beşiktaş'ı yazarken, kalemimin hiç zorlanmadan bu kadar güzelliği ardı ardına sıraladığına da pek rastlamadım.
Oyunun sadece ilk 45 dakikasında attığı 2 gol ve harcadığı 4 net pozisyon, Beşiktaş'ın hücum etkinliğinin tartışılmaz bilançosuydu.
Yaşanan pozisyon zenginliği, idmanlardaki çalışmaların oyuna yansıyan bir kopyasıydı. Herbir Beşiktaş atağını herkes gibi keyif ve şaşkınlıkla izliyordum.
Düşünüyorum... Lucescu, hiçbir maçta Beşiktaş'ı bu zenginlikte hücuma koşullandırmadı. Ve hiçbir oyunda bu kadar adamını rakip ceza alanına göndermedi.
Dahası var... Beşiktaş savunması belki de ilk kez oyuna bu denli etkin ve iştahlı katılıyordu. Zago, ilk yarının önemli bir bölümünü rakip ceza alanında geçiriyordu. Ronaldo zaman zaman bir forvet gibiydi.
***
Ve kaptan Tayfur'daki farklılığı da kolaylıkla görebiliyordum. Her topu olumlu kullanıyordu. Fizik ve moral açıdan dört dörlük bir performans sergiliyordu. İbrahim'in oturduğum tribünün önünden kaç kez gidip geldiğini sayamadım. Ancak, şaka bir yana, o koşarken ben yoruldum...
Sergen mi? Oyunun en kalite adamıydı. Özellikle ilk yarıda her topu ayağa veya kafaya servis yaptı. Sergen'de de bir farklılığı hemen hissedebiliyordum. Oyuna yürekten asılıyordu. Ve fizik açıdan mükemmel bir performans sergiliyordu.
Ahmet Yıldırım'ın oyunu okuyuşu, topları kullanışı Beşiktaş'ın rakip üzerindeki etkinliğini artırıyordu. Ve savunma Ali Eren'in savaşçı kişiliği ile hatasız bir 90 dakika tamamlıyordu.
Dün gece Beşiktaş'ta iyileri tek tek sıralayıp, en iyisini aramaya koyuldum. Kimseye haksızlık yapmak istemiyordum.
Bir süre düşündüm... Ve buldum o kişiyi. Kulübede yarattığı Beşiktaş'ı keyifle ve zevkle izleyen Lucescu... Dün gecenin tartışmasız kahramanıydı...