Koşmakla olmuyor

Şaşkınlıkla izliyordum Beşiktaş'ı... Kötü oynayana rastlamıyordum. İyi ve hatasız oynayanın listesi de bir hayli kabarıktı. Bekleyin, birkaç isim söyleyeyim...

Ali Eren özellikle savunmada mükemmeldi. Ahmet Yıldırım oyunun ilk 10 dakikalık bölümünde, üç uzun topla Beşiktaş'ı rakip ceza alanında pozisyona koştururken, değişik bir stil sergiliyordu. Tayfur, sahanın her bölgesini adımlıyor, İbrahim ve Bayram birer çalışkan öğrenciyi andırıyordu. İbrahim'in kafası önünde sol kulvardan gidip-geliyordu...

Yine bir şeyler eksikti Beşiktaş'ta... Tümer'den ne haber? Bir görünüp, sonra kayboluyordu. İlhan Mansız'ın önüne attığı nefis pas golle sonuçlansa, her şey bir anda değişebilirdi. İlhan topu dışarı atıyor ve Beşiktaş'ta da sıkıntılar başlıyordu...

Söylediğim gibi Beşiktaş'ta bir şeylerin eksikliği gözleniyordu. Hiç durmadan koşuyor, oyunu Samsun ceza alanı içinde geçiriyordu. Ancak, net pozisyonlar üretmekte hiçbir beceri sergileyemiyordu.

STRESE BOĞULDULAR

Ahmet Dursun
ve İlhan Mansız, şöyle ağız tadıyla bir pası kovalamanın özlemini çekiyordu. Paslar önlerine değil arkalarına atılıyordu. Böyle bir baskı, beklenen golü getirmeliydi... Tümer, maçın final bölümünde daha etkili koşuyor ve oyunun yönetimine el koyuyordu.

Bir ara düşünmeye başladım. Acaba Ankara'da oynanan ilk maçın bir tekrarı mı sergileniyordu İnönü Stadı'nda. Golsüz geçen her dakika Beşiktaş'ı ve tribünleri strese boğuyordu.

Ve Beşiktaş inanılmaz bir inançla aradığı golün peşinden koşuyordu. Böylesine yüksek tempoyu sürdürmek için yürek gerekliydi... Beşiktaş, bunu da beceriyor, hiç kesmeden tempo yükseltiyordu.

70. dakikada oyuna giren Marinho'nun yumuşak ayakları Beşiktaş için bir umut olabilir miydi? Zaman daralmıştı... Artık, Beşiktaş'ı bir şans golü kurtarabilirdi. O golü de bulamadı Beşiktaş.

Beşiktaş'ı hiçbir maçta bu kadar koşarken görmedim. Ama pozisyon üretemeden, sadece koşmanın galibiyet için yeterli olamayacağı gerçeğini de dün gece bir kez daha yaşadım.
Yazarın Tüm Yazıları