Oyunu değişik duygularla seyretmeyi düşündüm. Öncelikle Beşiktaş'ta, teknik-taktik gibi değerlerin ötesinde, Samsun maçının psikolojik kalıntılarını merak ediyordum.
'Kırmızı Facia'dan ne denli etkilenmişti Beşiktaş. Ve pazar gecesi yaşadığı şok, fizik ve moral açısından ne gibi bir sarsıntıya sürüklemişti?
Acaba, kafalar hala o gecenin stresiyle mi doluydu... Yoksa, bu maça öfkesini törpüleyerek, beynini tazeleyerek mi çıkıyordu?
İlk yarıdaki Beşiktaş uslu çocukları andırıyordu. Uykudan yeni kalkmış gibi sahayı ağır ve temposuz adımlarla dolaşıyordu Beşiktaş...
Sanki, arsa futbolu oynuyordu. Topu ayaklarına bekliyordu her biri... Tayfur'u, bu uslu çocukların dışında tutuyorum. En afacanı ve hırslı adamıydı Beşiktaş'ın... Sergen de en akıllısı...
Yardımlaşmadan oynamak, savaşmadan zaman tüketmek Beşiktaş'ın kimliği ile hiç bağdaşmıyordu. En sağlıklı bölgesi savunma bloğu, S.O.S veriyor. Özellikle Emre'nin alanından gelişen her Antep atağı, Cordoba'nın kalesinde korkular yarattı. Ronaldo eski performansından çok düşük oynuyor. Hep iyi şeyler yazmaya alıştığım Giunti'ye ne haller olmuş... Kuzu gibi dolaşıyor. Sıradan ve etkisiz.
* * *
Oyunun final bölümünde, Beşiktaş belki skoru zorlayabilirdi. Herkes gibi öyle düşünüyordum. İlk 45 dakika hiç görünmeyen ve saklanarak oynayanlar, mücadeleye yüreklerini koyabilirdi. İlie ve Tümer Metin bir kupa maçı heyecanına bürünebilir, taşıdıkları sorumluluğu hatırlamak gibi bir göreve soyunabilirdi. İkisi de çakıldıkları bölgenin dışına çıkmadılar. Sanki bitiş düdüğünü beklediler.
Böyle bir Beşiktaş kazanamazdı. Üstelik kupada yaşamak ve üst turlara tırmanmak gibi bir hırs ve hevesten de yoksundu. Kupadan elendiği için Beşiktaş'a fazla yüklenmeyeceğim. Ancak gördüm ki, Beşiktaş hızla özelliklerini yitiriyor ve eski havasından uzaklaşıyor. Bilinen klasik ve farklı değerlerine tekrar sıkı sıkıya sarılmazsa, biraz acı gelecek ama ligde de kaybolur, gider.