BEŞİKTAŞ'ta alıştıkları tadı ve keyfi arayanlar, ısrarla yüksek tempoyu bekliyorlar.
Hareketsiz ve durgun tempo, Beşiktaş'ın canlı kimliğine ters düşüyor. Farklı kişiliğini ve bilinen değerlerini sahaya yansıtamadığı dakikalarda da, sevimliliğini ve etkinliğini yitiriyor...
Yukarıdaki satırlar, Beşiktaş'ın sadece ilk 30 dakikalık portresidir. İlhan Mansız'ın golünden sonra gelen fırtına ise, Beşiktaş'ın değerlerini yakaladığı ve rakibi hırpalamaya başladığı dakikalardır. Bu da Beşiktaş'ın gerçek portresidir.
Beşiktaş'ın kötü oynadığı dakikalarda yakaladığı 2 net pozisyon için bir yorum getirmiyorum. Ancak, 2 dakikalık kısa bir zaman diliminde kaçan fırsatları, Beşiktaş'ı arzulanan kimliğine kavuşmasını geciktiren bir fren gibi görüyorum.
OOO
İlhan Mansız attığı gollerle herhalde aradığı morali bulmuştur... ‘‘Bundan böyle az laf, çok işsevgili Mansız.’’ Böylesi sana daha çok yakışır...
Beşiktaş savunması belki de sezonun en rahat ve kolay gecesini yaşadı. Cordoba'ya gelen top sayısı, bir elin 5 parmağını geçmez. Böylesine rahat bir oyunda Pancu hala neden eski günlerini aratır, bir anlam veremiyorum. Ağırlaşmış ve düşündüğünü uygulamakta sıkıntılar yaşıyor.
OOO
Lucescu'nun ikinci yarıda Giunti ve Tayfur'u kenara alması, doğru bir yaklaşımdı.3-0'dan sonra sahadaki Trabzon adeta unutuldu ve kafalar Chelsea maçına takıldı.
Lucescu bile, şimdiden o fırtınalı gecenin heyecanını yaşıyor. Giunti oyunda kaldığı sürece Beşiktaş'ın en aklı başında adamıydı. Tek top oynadı, oyunu çabuklaştırdı. İbrahim yine sahanın en ağır işçisiydi. Mesaisini oyunun her iki yönüne de yaydı, arı gibiydi...
Trabzonspor'un direnci ilk Beşiktaş golünden sonra kırıldı. Hele, Fatih Tekke'nin kırmızı kartından sonra iyice dağıldı.
Bu dakikalar Beşiktaş'ın Chelsea maçı için moral depoladığı, oyunun en kolay bölümüydü. Zago, hücuma katıldı, Ronaldo çıkışlara başladı ve tempo en yüksek noktaya ulaştı.
Ve tribündeki taraftar da Beşiktaş'ta aradığı tadı ve keyfi yakalamanın coşkusuna, mutluluğuna ulaştı.
Şimdi tek düşünce, Chelsea maçı. Bu 90 dakika Beşiktaş'ın Avrupa'daki kaderini belirleyecek. Her şey dilediği gibi olsun...