MUSTAFA Denizli‘nin Moskova’nın soğuğunda CSKA’nın önüne attığı onbirin amacını uzun uzadıya düşündüm.
Kağıt üzerinde korkulara kafa tutacak, rakibe evinde diklenecek ve tek puanın ötesinde farklı hedeflere kanat açacak bir kadro izlenimi veriyordu. Yine de gözüm pek tutmadı bu kadroyu. Sanki bir yerleri sırıtıyor ve takım bütünlüğünü bozuyordu. Üstelik bu kadroda bilmem kaç milyon liraya alınan Tabata oynamıyordu. Fink’in adı bile geçmiyordu. Yahu, bu adamların transferindeki amaç, Avrupa semalarında kanat açacak Kartal’a yakışır bir kadro oluşturmak değil miydi? Lütfen, birileri kalkıp da, yokları bir sistem veya taktiğin gereği gibi gösterip, akıl hocalığına soyunmasın. Oynayanları da gereğinden fazla abartıp, Beşiktaş’ı kadro zengini gibi sunmasın. Oyunun ilk 12 dakikasında rakibin 6 şut ve bir golüne karşın, sadece tek şut atabiliyorsa... Ve ilk yarıda bu rakamlar 11’e karşı 5 gibi cılız bir düzeyde kalıyorsa... Bu kadronun öyle ahım-şahım bir özelliği olmayan CSKA karşısında nasıl oynadığını bir düşünün... İlk yarı biterken, oyunun geri kalan bölümleri için hiç bir umudum kalmamıştı. Topu sahiplenmekte zorlanan. İki pası biraraya getirmeyi beceremeyen. Ve Holosko ile yakaladığı tek pozisyonu da yüzüne gözüne bulaştıran bu takımı ancak bir mucize maç öncesi düşlerine götürebilirdi... * * * HEMEN Rüştü‘nün oyunun başında yediği gole döneceğim. O anda sanki, oyunun dışında ve oyunla hiç ilgisi olmayan herhangi biriydi Rüştü... Kale çizgisinin üç-dört metre önünde oyunu umursamaz gözlerle izliyordu. Şutun ayaktan çıktığı anda pozisyona hazır değildi. Bu gol de kötü oyuna tuz-biber oldu!    Seyrettikçe, herkes gibi kahroldum. Kötü de oynasa, Beşiktaş bu takımdan puan almalıydı. Hatalı gol de yese, bu golün karşılığını vermeliydi. Ancak, gördüklerim hemen umudumu kırıyordu. Nihat Kahveci, kalitesinden bir-kaç örnek sunmalıydı. Tello, oyunu çekip çevirmeliydi. Aynı şeyleri Yusuf Şimşek için söylüyorum. Ben bunları düşünürken, Nihat Kahveci’nin kaçırdığı pozisyona ne diyeyim... Koca bir ayıp. Evet ayıp!  Hadi, bunları geçiyorum. Beşiktaş’ın yediği ikinci goldeki ayıba ne diyeyim. Krasic ayağına aldığı topu en azından 30-35 metre sürdü. Ceza sahasına girdi. Kaleye yaklaştı... O ana kadar tek müdahale görmedi. Hatta, bir vücut teması bile olmadı. Ve attı şutunu. Top, Rüştü’nün koltuk altından ağlara gitti. Bu golleri yiyen bir takım nasıl kazanabilir! * * * BU yenilgiden sonra Beşiktaş için kim iyimser düşünebilir. Kim, Şampiyonlar Ligi’ndeki varlığını sürdüreceğini söyleyebilir. Hepsi bir kenara, kim UEFA Kupası umudundan sözedebilir. Yenilmek, her takım için geçerlidir. Ancak, CSKA gibi vasatı aşmayan bir takıma teslim bayrağı açmak, gerçekten gücüme gidiyor. Dikkat edin, yenilmek demiyorum, teslim bayrağı açmak gücüme gidiyor.