HEP koşarak gittiğim İnönü Stadı’na, adımlarım bu kez beni zorlukla taşıdı. Maç hiç aklımda değildi. Beşiktaş’ın oynayacağı oyunu da hiç umursamıyordum. Yüreğim korku ile doluydu. Düşündükçe bir ürperti rüzgarının içinde yuvarlanıyordum. Huzursuz ve keyifsiz bir bekleyiş içindeydim...
Tribünlerin Beşiktaş’a takınacağı tavır aklıma bir bıçak gibi saplanıyordu. Başkan Demirören’e atılacak bir sloganın ateşi henüz sönmeyen yangını daha da körükleyeceğini düşünüyordum. Bu şiddet, protokol tribününde başkanın çevresinde bir fedai çemberi! oluşturan yönetim üyelerini de ayağa fırlatabilirdi. Hatta, ufak bir kıvılcım, Mustafa Denizli’yi de bir yerlerinden yakalayabilirdi. Yalanım yok... Daha da kötüsünü düşünüyordum. Dumanlar arasında seçmekte zorluklar çektiğim yarım asırlık dostum İnönü Stadı’nın cayır cayır yandığını gözlerimde canlandırıyordum. Sanki, biraz sonra patlayacak bir savaşın ürpertici manzaraları şimdiden kafamı ve benliğimi sarmıştı. Gülemsedim ve kendi kendime söylendim... Burası İnönü. Buradan çıkış yok! * * * KORKULARIM belki şiddete dönüşmedi. Ancak, tribünlerin attığı sloganlar bir tokat veya bir yumruktan daha yıkıcıydı. Yeter artık Demirören yeter! Ve hemen ardından birilerini ipe çağıran bir başka slogan... Yönetim istifa, yönetim istifa! Kulaklarım tribünlerin sesindeydi. Gözlerim ise zaman zaman sahaya kayıyordu. İlk 5 dakikada Nobre ve Serdar Özkan’ın kaçırdığı iki fırsata akıl erdiremedim. Birini atsalar, tribünler şöyle bir havalansa... Belki, öfkenin hızı kesilecek. Kesilse ne yazar. Gördüğüm manzaraya inanamıyorum. Tribünler ikiye ayrılmış... Bir grup Beşiktaş’ı alkışlamaya çabalıyor. Bir başka grup ıslıklarla boğuyor alkışları. Sanki, iki başlı bir Beşiktaş. Hani, birlik-beraberlik. Nerede sevgi-saygı. Ve nerelerde Beşiktaşlı duruşu! Tüm değerler paramparça. Tribünler paramparça. Hangi Beşiktaşlı bu manzaraya dayanır? * * * YAHU, Rüştü’yü eline veya ayağına gelen her topta niye ıslıklarsın. Koca takımın attığı gol sayısı bir elin beş parmağını geçmiyor. Sen, yiyeni dövmeye kalkıyorsun. Moskova’daki iki golün faturasını başkalarını ıskalayıp ona kesiyorsun. Acaba, üç yıldır Beşiktaş forması giyen bu adamın yüreğinden hala şüphe mi duyuyorsun. Her neyse, sadece sormak istiyorum. Tabata’nın golünden sonra Rüştü’nün kurtardığı bir pozisyon var... Alkışlamak için ellerini havaya kaldırdığın zaman hiç utanmadın mı! Ve golün atıldığı dakika... O ana kadar iki başlı tribünler nasıl havalara sıçrayıp, birbirini kucakladı. Eller, alkışlar nasıl Beşiktaş için kenetlendi. Sonra yine aynı terane ve aynı sloganlar... Yönetim, Beşiktaş’ı rezil ettin! Ve daha sonra yine Rüştü’ye sataşmalar ve tribünde birbirini kovalayan gruplar. Ben, hiçbir gece İnönü’de Beşiktaş’ı bu kadar çirkin görmedim. Beşiktaş kongrede halledeceği aile meselesini, İnönü’de tartışmaya kalktı... Yüzüne gözüne bulaştırdı!