DEL BOSQUE’nin Yeşilköy Atatürk Havalimanı’na ayak bastığı günün görüntülerini servisce televizyon ekranlarında izliyorduk... Beşiktaş’a gönül verenlerin ağzı kulaklarına varıyordu...
Beşiktaş, Real Madrid gibi bir dünya markası ekibin hocasını kolundan tuttuğu gibi İstanbul’a getirmişti.
Bundan iyisi can sağlığı... Herkes böyle düşünüyordu ve iri iri savlar üretiyordu...
Beşiktaş ligi götürür... Avrupa’da da koşar...
Bu heyecanın kaynağı Del Bosque idi... İspanyol hocanın kariyeri, Real Madrid’de yaşadığı ve yaşattığı şampiyonluklar, topladığı kupalar, televizyon başındaki Beşiktaşlı servis arkadaşlarım için adeta bir moral deposuydu. Bir bağırmadıkları kalmıştı...
Şampiyon Beşiktaş!
Duyguların coştuğu bir anda, ıslığa benzer bir ses tonu ile koca bir kayanın Del Bosque’ye doğru fırlatıldığını hissettim.
Bu adam Beşiktaş’ta 10 hafta kalsın kellemi keserim!
* * *
KAFALAR bir anda geriye doğru çevrildi. Taşı fırlatan sevgili dostum, servis sorumlusu Esat Yılmaer idi...
Şaka mıydı, yoksa bir bildiği mi vardı? Yılmaer’in sanki dili takılmıştı. Aynı şeyi tekrarlıyordu...
10 hafta kalsın, kellemi keserim!
Ve televizyonun başından ayrıldık, Yılmaer’in odasında koyu bir sohbete daldık... İspanyol gazetecilerle konuşmuş Yılmaer... Her biri, Del Bosque’nin, Real Madrid dışında bir takımda başarılı olamayacağını söylemiş.
‘Niye?’ diye sordum Yılmaer’e. Net yanıtlar aldım...
Oyunu iyi okuyamaz.
Yaratıcı değildir.
Beşiktaş’ta sudan çıkmış balığa döner.
Neden sudan çıkmış balığa döner?
Onun Madrid’den başka dünyası yokmuş. Evinden çıkar kulübe gidermiş. Sonra kulüpten evine... Bu trafik 30 yıl hiç bozulmamış...
Ve pazar gecesi telefonum çaldı. Beşiktaş’tan bir arkadaşım arıyordu.
Del Bosque’nin işi bitti. Biliyor musun?
Hemen İspanyol hocanın Yeşilköy Atatürk Havalimanı’na geldiği günü hatırladım. Televizyon başındaki Beşiktaşlı dostlarımın heyecanı, gözlerimde canlandı. Ve Yılmaer’in ıslık gibi kulağıma saplanan sözleri aklıma geldi.
Bu adam 10 hafta kalsın, kellemi keserim!
10 haftaya kalmadı, 7. haftada gitti Del Bosque.
* * *
GİDENİN ve ölenin arkasından konuşulmaz derler. Ama ben bazı şeyler söyleyeceğim...
Del Bosque 7 lig maçının hangisinde oyunu iyi okudu?
Hiçbir maçta Beşiktaş’ı kurtaracak, skoru değiştirecek bir beceri gösteremedi.
Beşiktaş’ı bir sistemin sağlıklı kalıpları içine çekebildi mi. Özlenen Beşiktaş’ı yaratabildi mi?
Puan cetveline bir bakın. Beşiktaş 8. lig haftasına eksi bir averajla giriyorsa. 7. haftada şampiyonlukla vedalaşıyorsa... Bu sorunun yanıtını rakamlarda arayın.
Sevgili Del Bosque, Beşiktaş’ta sudan çıkmış balığa döndü mü?
Dilim varmıyor söylemeye... Dünyasını şaşırdı Beşiktaş’ta...
Neler yaptı?
Hani bir benzetme yaparlar. Elma ile armudu karıştırdı diye. Real’de yıldızlarla oynuyordu. Bir eli yağda, bir eli baldaydı. Beşiktaş’ta İbrahim Üzülmez veya İbrahim Akın’dan bir Roberto Carlos yaratmak istedi.
Topu kesecek. Hücuma çıkacak ve adrese orta yapacak!
Sağ kanada koyduğu isimlerden bir Figo’nun becerisini bekledi.
Direkt kaleye gidecek. Şut atacak veya kesecek!
Orta sahada Beckham’ın uzun paslarını A.Yıldırım’dan, Tayfun Korkut’tan bekledi.
Baktı ki, Real ile Beşiktaş gerçeği arasında dağlar kadar fark var. Eli ayağı dolaştı. Gerisini yazmak istemiyorum...
Güle güle Castilla beyefendisi. Bu yönünü hiç unutmayacağım.
Ama şu anda Beşiktaş’ın CİN gibi bir teknik adama ihtiyacı var. CİN gibi...
Ahmet mi, Mehmet mi, ya da bir başkası mı?
Hiç fark etmez. Yeter ki, bir Türk teknik adam olsun. Dilinden-huyundan-suyundan anlayan bir Türk teknik adam...
Bir yabancı ile geçireceği her gün Beşiktaş için yeni bir acının başlangıcıdır.