BEŞİKTAŞ'ı seyrederken, aklıma Mircea Lucescu takıldı...
Ve geçen her dakika Lucescu klasiğine benzeyen bir oyun felsefesinin izlerini sevgili Rıza Çamlıbay'ın oyun planında gördüm.
Lucescu fantazileri hiç sevmezdi. Sevgili Rıza Çalımbay da, Beşiktaş'ı adeta abartılı düşüncelerden kaçırdı. Ve Beşiktaş'ı hücuma koşturduğu pozisyonlarda bile kademeler arasındaki dengelerin bozulmasına asla izin vermedi.
Öncelikle, skoru her an değiştirebilecek Gençler'in iki adamı Youla ve Mustafa Özkan sahanın her bölgesinde yakın markaj altındaydı. Çağdaş ve İbrahim Toraman bu ikilinin peşinde birer gece bekçisini andırıyordu. Ve böyle bir düzen, ilk yarıda Gençler'e tek pozisyon vermedi.
Beşiktaş orta sahası savunma işlevlerini bitirmeden hiçbir koşulda hücuma koşmak gibi bir hevese kapılmadı. Savunma defterini kapatmadan, hücumda bir sayfa açmadı...
Kaptan Tayfur da böyle bir disiplinin katı kurallarına uydu, yeni transfer Koray Avcı da...Ve ilk 45 dakika Beşiktaş oyun disiplinini hiç bozmadan tamamladı.
* * *
Aynı şeyleri oyunun final bölümü için söyleyemeyeceğim. Beklenmedik bir anda gelen gol, Beşiktaş'ın ilk 45 dakikada yakaladığı değerlerin tümünü alıp götürdü.
Hemen Ali Tandoğan'ın frikik golüne geliyorum... Ve aklıma takılan soruları sıralamak istiyorum...
Ali Tandoğan, frikik atışını kullanmadan, Tayfuf barajı bozuyor. Pozisyonu gören Kuddusi Müftüoğlu, hemen düdüğünü çalıyor. Yani, oyunu kesiyor.
Buna rağmen Ali Tandoğan topa vuruyor, barajdan seken top, kaleye giriyor.
Ve itirazlar başlıyor.
Şimdi soruyorum... Bir futbolcu hakemin düdüğüne göre hareket eder. Düdüğü duyduğu an topla ilişkisini keser, hareketleri yavaşlar, dikkati dağılır.
Tıpkı Cordoba'da olduğu gibi...
Ve diğer futbolcular da aynı yanlış kararın kurbanı...
Düdüğü duyduktan sonra dağılan baraj ve yenilen gol... Bu da Kuddusi Müftüoğlu'nun ayıbı değil mi?