BEŞİKTAŞ’ı hiç bir aldatıcı düşüncenin arkasına gizleyemem. Beşiktaş’a gönül verenleri pembe yalanlarla aldatamam... Ve bir sistem kaosunda çırpınan Beşiktaş’a hiç bir ümit ışığı çakamam...
Allah aşkına... Skoru bir kenara atın. Oyunun genelinde basit bir pas alışverişi bile beceremeyen...
Her ikili mücadelede yenik düşen... Hiç bir kenar organizasyonu geliştiremeyen... Orta saha egemenliğini rakibe kaptıran... Tribünlere bir şut veya pozisyon heyecanı yaşatamayan...
Savunmada rakibe boş alanlar bırakan ve her atakta kalesi düşen bir Beşiktaş’ı binlerce gözden nasıl kaçırabilirim...
Ve Del Bosque’nin her fırsatta tekrarladığı pembe vaatlere nasıl inanabilirim?
* * *
Beşiktaş, dün yine aynı sıkıntılar ve yanlışlarla boğuştu.
Sergen Yalçın, John Carew’in yanında ve arkası kaleye dönük oynadığı sürece hiçbir oyunda farklı kişiliğini ve yeteneklerini sergileyemez.
Del Bosque, orta saha direksiyonunu Ahmet Yıldırım-Tayfun Korkut ikilisine teslim ettiği sürece, Beşiktaş hiçbir maçta tempo yükseltemez, oyunu çabuklaştıramaz, ağırlığını hissettiremez.
Del Bosque, Beşiktaş’ı kenarlara taşıyacak futbolcu seçiminde doğru tercihler yapmadığı sürece, John Carew’den gerektiği gibi yararlanamaz.
Dün gece bu gerçeklerin her birini herkes gibi gördüm ve yaşadım. Beşiktaş’ın attığı iki golün duran toplardan, yani, iki korner atışından gerçekleşmesi bazı şeyler anlatmıyor mu?
Beşiktaş’ın girdiği pozisyon ile rakibin yakaladığı fırsatları kıyaslıyorum... Ankaraspor ikiye katlıyor.
Oyunun genelindeki Beşiktaş’ın 90 dakikalık mücadelesini gözlerimde bir kez daha canlandırıyorum. Bu, asla özlenen ve beklenen Beşiktaş olamaz. Ve sevgili Del Bosque’nin, Real Madrid ile Beşiktaş gerçeğini ayırt edemediği sürece, o özlenen Beşiktaş’ı yaratacağına da hiç inanmıyorum...