Sevgili dostum Levent Kopuz sayesinde tanıştım aslında Design Thinking’le. Dost meclislerinde kafamın içine yerleştirdiği bu fikri şimdilerde üniversite üniversite dolaşarak gençlere aşılıyor.
Nedir bu Design Thinking dediğinizi duyar gibiyim. Öncelikle tanımından başlayalım sonra ‘sen spor yazarısın ne alaka’ diye soranlar için yanıtlarım olacak.
Sözlük anlamı Tasarım Odaklı Düşünme olan Design Thinking’in temelinde ‘insan ihtiyaçlarını karşılamak’ var. Bu nedenle İnsan Odaklı Düşünme olarak da adlandırabiliriz.
Problemler karşısında empati kurmak, alternatif stratejiler ve çözümler belirlemek, varsayımlarla mücadele etmek ve sorunları yeniden tanımlamak için kullanılan bir süreç aslında Design Thinking.
İnsanın karmaşık yapısının yüksek beklentileri de karmaşık hale getirdiğini biliyoruz. Bu beklentilerin en yoğun yaşandığı alanlardan biri de futbol…
Profesyonel futbolun teknoloji ile değişim içinde oluşu büyük bir gerçek. Bu değişim sektördeki insanların ya da izleyicilerin beklentileriyle doğru orantılı. Bunu isterseniz futbol maçlarındaki oyuncuların üzerinden kayıp giden örümcek kamera olarak düşünün isterseniz topun tamamının çizgiyi geçmesini algılayan teknoloji olarak… Neticede bu gelişmeler önemli sorunlara çözüm olmaktadır.
Peki, bir süre sonra bu örümcek kameranın stattaki seyir zevkini azalttığını ya da çizgi algılama teknolojisinin hesaplama hatası yaptığını düşünmeye başlarsak, bu yeni sorunlara ne şekilde yaklaşmamız gerekecek?
Tam bu noktada Design Thinking metodu uygulanabilirliği ile bu memnuniyet ve sürdürülebilirliği koruyacak şekilde karşımıza çıkıyor. Nasıl ki sporun temelinde yer alan, düşünme, antrenman-pratik yapma, deneme-yanılma, değiştirip tekrar deneme ve işe yarayana kadar bunun devam etmesi söz konusuysa, Design Thinking’in de ön gördüğü davranış biçimi tam olarak böyle.
ŞAMPİYONLAR Ligi’nde geçen sezon PSG evinde Barcelona’yı 4-0 yendiğinde herkes “Bu iş bitti” demişti. Bir tek Luis Enrique tura inanıyor ve “PSG bize 4 attıysa biz de onlara 6 atabiliriz” diyordu. Ve öyle de oldu; Barcelona, PSG’yi 6-1 mağlup ederek hem turladı hem de tarihin en büyük geri dönüşlerinden birine imza attı.
Tam 1 yıl sonra bu kez aynı duruma Barcelona düştü. Evinde 4-1 yendiği Roma deplasmanına “Tur atladım, Aşıklar Çeşmesi’ni gezeyim” duygusuyla giden Katalanlar, 90 dakikanın sonunda büyük bir hezimet yaşadı. Roma, Barcelona’yı 3-0 yenip 34 yıl sonra 1 numaralı kupada yarı final gördü.
Roma’nın hücum futbolu düşkünü hocası Di Francesco da Luis Enrique gibi inancını korumuş ve “Neden sonuna kadar inanmayıp, beklenmedik bir şey başarabileceğimizi umut etmeyelim?” demişti. Ve Barcelona’ya son 10 yılın en büyük darbesini vurdu. Roma ne kadro, ne de hoca kalitesi olarak Barça’nın seviyesindeydi ama rakibine futbol dersi verdi.
Barcelona’nın son bir yılda içinde yer aldığı iki mucizevi maç şunu gösterdi: Artık farklı skorlar bile günümüz futbolunda tur garantisi olmayabiliyor. Hakem hatasına kurban gitmese ilk maçı 3-0 kaybeden Manchester City de Liverpool’u eleyebilirdi. Juventus da Real Madrid'i eleyebilirdi ama son dakikada gelen penaltı bir mucizeye daha izin vermedi.
Diğer yandan M.City-Liverpool ve Roma-Barcelona eşleşmesinin sonucunu şöyle de okuyabiliriz: ‘Tiki taka futbolunun yenilgisi’. Zira Roma da Liverpool da fizik güce ve doğrudan kaleye giden bir futbol oynuyor. Zaten son iki yılın Şampiyonlar Ligi şampiyonu Real Madrid de ‘dikine futbol’un zaferini teyid etti ki bu sezon da şampiyonluğun favorisi.
TÜM dünyada milyonlarca taraftarı peşinden sürükleyen, gittikleri Amerika ya da Asya turnuvalarını açılım için yeterli görmeyen bu 3 kulüp, yelkenlerini daha geniş kıtalara açıp 200 ülkeye birden yayılmak istiyorlar.
Bunun için Juventus Netflix ile belgesel, Manchester City Amazon ile belgesel, FC Barcelona Disney tarafından yönetilen Pixar ile animasyon film yapılması için anlaşma imzaladı.
Juventus, 104 milyon üyesi olan Netflix’le yaptığı anlaşma sayesinde 190 ülkede kulübün vizyonunu anlatma fırsatı bulacak. Manchester City dizi halinde yayınlanacak belgesel sayesinde 10 milyon pound kazanmakla kalmayacak 200 ülkeye birden ulaşacak. FC Barcelona ise 10 yıldan bu yana ilişki halinde olduğu Disney ile yaptığı animasyon filmler sayesinde dünyanın dört bir yanındaki büyük ekranlara ulaşacak. Bu pazarlama stratejisinde global dil İngilizceyi kullanan kulüpler bunun yanı sıra İspanyolca, Mandarin dili ve Japoncayı tercih ediyor.
Kaleci değil süper kahraman olacaklar!
NİKE geçtiğimiz günlerde Londra’da düzenlediği lansmanda gereksiz tüm detaylardan arındırılmış, modern futbola uygun, yenilikçi bir kaleci eldiveni tanıttı. Nike Mercurial Touch Elite adı verilen bu eldivenler sayesinde kalecilerin ellerini tüm potansiyeliyle kullanabilmesi sağlandı. Geleneksel eldivenlere göre kullanılan parça sayısı yüzde 66 oranında azaltılan eldivenler, elin tersindeki gereksiz dolgu malzemesinin ortadan kaldırılması sayesinde yüzde 33 daha hafif ve yüzde 47 daha ince. Sanırım bu tasarım sonrası kalecilerin panter gibi olmasını değil süper kahraman olmalarını bekleyebiliriz.
Yeni dönemin dergisi Spor Arena Plus
Yazıya gelen olumlu tepkiler ve sonrasında izlediğim Real Madrid-Barcelona maçında kullanılan teknolojiyi gördükten sonra bu konuyu biraz daha sürdürme kararı aldım.
Oyuncunun gözünden bakış
Intel’in Replay Technologies şirketini satın almasının ardından, iki şirket ortak kaynaklarını bir araya getirerek Intel 360 Replay teknolojisini yarattı. Intel ve La Liga arasındaki yeni iş ortaklığıyla Intel 360 Yeniden Oynatma teknolojisi hem Barcelona hem de Real Madrid'in kendi sahalarındaki tüm lig maçlarında kullanılmaya başlandı. Hız, rotasyon ve G-kuvvetini ölçen sensörlerden etkileyici sanal gerçeklik teknolojilerine kadar pek çok detayın yer aldığı bu teknolojiye son El Clasico ile birlikte bir sanal kamera sayesinde oyuncunun bakış açısından karşılaşmayı görme yeteneği sağlayan ‘Be The Player’ ile karşılaştık.
Geleceğin yıldızlarını buluyorlar
Son dönemde Golden State Warriors’un yıldızı Kevin Durant’in de desteklediği oluşumlardan biri de Overtime. Geleceğin basketbol yıldızlarını bulmak için çalışan bir teknolojiye sahip olan Overtime, son dönemde sosyal medyayı da videolarıyla kasıp kavuran Zion Williamson, Luther Muhammad ve LaMelo Ball gibi yetenekleri ortaya çıkardı. Overtime’ın en büyük amacı ise yeni nesil spor ağını 15-18 yaş arası gençlerle yeniden inşa etmek.
Yelkencilikte tüm bilinenler değişecek
Bu önemli organizasyon sayesinde spordaki yeni trendleri önemli isimlerden dinleme fırsatı buldum. Bu önemli organizasyondan çıkardığım en önemli sonuç şu oldu; 'yeni trendler ve sosyal medya sporun geleceğin şekillendiriyor'. Buna kayıtsız kalmayan kulüpler geleceği yakalama konusunda önemli adımlar atmakla kalmıyor bu işi global seviyeye taşıyor.
Küresel bir kuvvet: ESPOR
Google’dan Mike Lorenc ve Nielsen Sports’tan Marco Nazzarri’nin sunumlarında espor gerçeği vardı. Küresel bir kuvvet olarak kendini daha çok hissettiren espor, dünyada şu an 16-29 yaş aralığında futbol, basketbol ve tenisten sonra en çok ilgilenilen spor dalı. Esporseverlerin yüzde 67’si futbola, yüzde 48’iyse basketbola da ilgi duyuyor. Yine bu spora gönül verenler daha genç ve daha eğitimli. 33.7 yaş ortalamasına sahip esporseverlerin, yüzde 65’i erkek, yüzde 58’i yüksek eğitim görmüş durumda.
Futboldaki büyük gerçek: LA LİGA
La Liga’nın önemli isimleri Jose Maria Arrabal ve Fernando Sanz ise İspanya futbolunun nasıl büyük bir güce dönüştüğünü ise rakamlar ve başarılar üzerinden anlattı. Bu başarının temelindeyse yayın hakları yatıyor. 183 ülkede yayınlanan La Liga, son üç sezonda dünyadaki seyirci sayısını 1,5 milyar artırarak 2,7 milyar kişiye ulaştı. Değişimi doğuran sonuçlardan biri, maç saatlerinin dünyanın büyük bir bölümüne uyacak şekilde ayarlanması. 200 milyondan fazla futbolsever, La Liga’nın dijital kanallarındaki içeriklere ulaşıyor. La Liga, 2,4 milyardan fazla kontrollü etkileşim yaratıyor.
Dikkat eleman aranıyor!
Bayern Münih, Latin Amerika’da medya platformlarını yönetecek, taraftarlarla ilişkileri yürüterek markayı güçlendirecek, bölgedeki kitleyi büyütmek için dijital kampanyalar oluşturacak içerik yöneticisi arıyor. Futbolun günümüzdeki global karşılığına küçük bir örnek!
Kombine alacak olsanız…
Modern futbolun en büyük dehalarından biri olan Guardiola’nın Barcelona ile birlikte tüm dünyaya kabul ettirdiği futbol felsefesini, liderlik özelliklerini ve karakterini anlatan kitabın her sayfası ilham verici kesitlerden oluşuyor.
Bu çarpıcı eserle birlikte uzun süredir ara verdiğim spor kitaplarına yeniden dönüş yapmam uzun sürmedi. Guardiola’nın akıl hocası olan Johan Cruyff’un Amsterdam sokaklarında başlayan ve dünya futbolunun doğasını yeniden nasıl şekillendirdiğini anlatan ‘Benim Oyunum’ ile birlikte bir seriyi tamamlamış gibi hissettim.
'Hiç Pas Vermiyorsun' klişeleri yıktı!
Yıllardır kadınların futboldan anlamadığı gibi bir rivayet kulaktan kulağa dolaşır. Futbolu bildiğini söyleyen kadınlara da hemen ‘Ofsayt nedir?’ sorusu yapıştırılır. Sevgili arkadaşım Burcu Kapu ise beyinlere kazınan bu kötü algıyı ‘Hiç Pas Vermiyorsun’ kitabıyla yıkıp attı. Bu kitapta taktik maktik yok! Futbola dair ne yaşadıysa bam bam anlatıyor. Burcu, Şener Şen’den Lefter’e, Ajda Pekkan’dan Metin Oktay’a kadar güzel oyunun hakkın veriyor.
Bir bisiklet tutkununun hikayesi
Yol bisikletlerine aşık olan Gökhan Kutluer, herkes bisikletle tanışsın ve hayatlarının bir köşesine alsın diye içinde 17 öykünün yer aldığı ‘Bulut Fabrikası’na imza attı. Geliri tamamen bisiklet sporuna başlayacak olan çocuklara bağışlanacak bu özel kitap, bisikletin hayatımızda var oluş biçimini farklı kurgular üzerinden aktarıyor.
Pazar günü ilk kez bir FC Barcelona maçı Camp Nou’da boş tribünlere karşı oynandı. Ülkede yapılmaya çalışılan referanduma karşı İspanya’nın baskısı, FC Barcelona Kulübü’nü bu hikâyenin merkezinde konumlandırdı. Ve FC Barcelona bir kez daha bölgedeki vatansız insanların savunucusu ve milli takımı haline geldi
FC Barcelona evinde Las Palmas’la oynayacaktı ve sokaklarda referandum için sandık başına gitmek isteyen insanlarla polis arasında çatışmalar yaşanıyordu. Binlerce insan yaralanırken, tüm dünyanın gözünü çevireceği Camp Nou’da olacaklardan korkan bir İspanya vardı.
Kulübün hakların güvence altına alınması için yaptığı çağrı ve insanların demokrasi için kendi kaderlerini tayin etme arzusuna verdiği destek İspanya hükümetini oldukça rahatsız etti. Barcelona şehri üzerindeki baskıyı bir anlamda kulüp üzerinden yapmaya çalıştılar. Yetmezmiş gibi FC Barcelona’yı ligden atmakla bile tehdit ettiler.
FC Barcelona maçın tatil edilmesini istedi, federasyon buna izin vermediği gibi karşılaşmanın seyircisiz oynanmasına hükmetti. Maç cumartesi de oynatılabilirdi ancak La Liga yönetimi bunu yapmak yerine olayı çığırından çıkartmaya çalıştı.
SADECE DEMOKRASİ DEDİLER
Las Palmas bile o kadar etki altındaydı ki bir futbol kulübü olduğunu unutarak ilk kez bir maça İspanya bayraklı formalarla çıkma kararı aldı.
Bu gerilimin başında kuşkusuz La Liga’nın tepesindeki isim Javier Tebas vardı. Büyük bir Real Madrid taraftarı olan ve bunu her ortamda açıklamaktan çekinmeyen Tebas ile FC Barcelona arasındaki fay hattı bu hafta tamamen kırıldı.