Şu ana kadar 3 transfer yapıldı ve 3'ü de gösterişsiz ama işlevsel görünüyor. Genç Rıdvan Yılmaz’a güvenilmesini isterim. Teknik heyet bu kanıda değilse o zaman Caner’i bile kesecek birini almalı. Burak Yılmaz, sezon boyuncu sakatlıklar yaşayabilir. O bölgede Güven Yalçın ve Umut Nayır ve bir de genç Oğuzhan Akgün var. Ben Güven, Umut ve Oğuzhan’a da güvenilsin derim. Malum, kulüp kasası artık bankada...
NEDEN REVİRE DÖNDÜ?
Avusturya’daki maçlarda değil galibiyet, gol dahi atılamadı. Savunma evlere şenlik. Takımın en tecrübeli isimlerinden Vida’nın bireysel hataları dikkat çekiciydi. Avcı sistemine adaptasyonun sıkıntıları olarak bakılabilir alınan sonuçlara. Ama 4 maçtaki kaba tablo şu: Çok rahat gol yiyen ve gol pozisyonu üretemeyen bir Beşiktaş... Skorlar önemli değil, fakat Avcı’nın eli de henüz takıma değmiş görünmüyor. Hazırlık kampında mesafe alınamamasının temel nedeni de sakat oyuncuların çokluğuydu. Çoğu as oyuncu olmak üzere 10’dan fazla sakatlık yaşandı. Bu konuda şaşırdığımı belirtmek isterim. Bilimsel verilere önem veren Avcı, illa ki her oyuncunun verilerine baktı. Peki buna rağmen bu kadar sakatlık neden yaşandı? Sakatlıkların büyük bölümü adaleye bağlı. Bu durumda şu seçenekler var: ·
1-Avcı’nın yükleme modeli ve uyguladığı doz sakatlıklara neden oldu.
2-Şenol Güneş, bu takıma çok fazla yükleme yapmıyordu.
3-Maç günü dahi idman yapılması oyuncuları zorladı.
4-Oyuncular bireysel olarak kendilerine iyi bakmıyor. Sakatlık mevzusuna Avcı bugün düzenleyeceği basın toplantısında mutlaka açıklık getirecektir. Bence daha önce genel bir bilgilendirme yapmalıydı. Böylece spekülasyonların da önüne geçilirdi. Şeffaflık zayıflık değil, güçtür.
FALCAO BİR HAGI OLMALI, YOKSA...
Yeni hoca Okan Buruk, Başakşehir ekolünü bilse de ‘değişim, değişimdir’. Kaldı ki sadece Avcı değil, Emre Belözoğlu’nun ayrılışı da başlangıç için handikap. Yeni transferlerle formasyon ve ilk 11’deki değişim de cabası... Buruk, Başakşehir’i, geçen sezon çok fazla tercih edilmeyen 4-4-2 dizilişiyle sahaya sürdü. Buruk, tüm alana hâkim olup, yüksek presle de erken bir gol üzerine kurmuştu planını böylece. Başakşehir ilk 10 dakikadan sonra Olympiakos’u geriye itmeyi başardı. Biri karambol olmak üzere, 2-3 fırsat da yakaladı. Ancak, geçen sezondan bakiye ‘gol kısırlığı’ aşılabilmiş değil. Bunu sadece dünkü maça bakarak söylemiyorum. Ciddi sayılabilecek hazırlık maçlarında da bu problem vardı. Zaman tanınması gerektiğini cepte tutarak söylersek, dünkü mücadelede Gulbrandsen ve Crivelli’li çift santrfor da ofansif bulanıklığı gideremedi. Çünkü temel sorun gollük pozisyon üretimi. Takım yine Visca’nın ayağına bakıyor. Visca’nın egoizmi de ayrı sorun. Gidişata isyan eden isimlerden biri de İrfan Can Kahveci’ydi... Özellikle ikinci devre bilekleri tam ısınmışken bence hakem yanlış bir yorumla 2. sarı kartı gösterip oyundan attı. Öte yandan geçen sezonun ileri ucu Robinho, dün kanadını pek verimli kullanamadı. Buruk da oyunun büründüğü yapıya rağmen Ba’yı almakta gecikti.
Bu iş komşuda biter
F.Bahçe’de kendini beğendiremeyen Valbuena’nın klasını bir kez konuşturması yetti. Başakşehir, savunmasını ters bir çalımla bozarak, golün asistini yaptı. Başakşehir, 10 kişi kalsa da yüklenmekten geri durmadı. Gol için ilk seçenekleri şuttu ve nitekim maçı 19 şutla tamamladılar. Fakat penaltı dahil, hiçbirinde fileleri bulamadılar. Hücum kurgusunda santrforu daha çok hedefleyen organizasyonlara ağırlık verilmeli. Buruk’un Başakşehir’i, 90 dakikanın tamamı hesaba katıldığında ilk maç itibarıyla Avcı’nın takımından daha hareketli göründü. Daha duygusal bir oyun anlayışının sinyali verildi. Bu da Avcı’nın işlevsel takımı için yapılan ‘sıkıcı’ eleştirisini bertaraf ediyor. Fakat bu oyunun acilen golle taçlandırılması lazım. Visca’nın sırtından geçinmeye artık son vermeli Başakşehir. 1-0 kaybedilse de bu turu atlayan komşuda belli olacak. Başakşehir tura hâlâ ortak...
Sezonu bu kadar erken açmak, üç büyükler için bile altından zor kalkılacak bir durum. Geçen sezon ligde Avrupa hedefi için oynayan Malatya, bu kulvara asılırsa yeni sezonki hedefi de ironik şekilde ligde kalmak olur! Osmanlı ve Akhisar örneklerine bakın... Hatta Konya’ya... Aykut Kocaman, potansiyelin farkında olarak Avrupa’yı düşük viteste oynamış ve buna rağmen ligde zorlanmıştı. Ligde kurumsallaşamayan takımlar için Avrupa’da hedef kovalamak çok güç. Bu Malatya ile geçen sezonki Malatya bile aynı değil. Hocasından omurgasına kadar değişti... Sergen Yalçın da takımının üç kulvarda yürüyemeyeceğini biliyor. Geçenlerde verdiği bir röportajda takımını, lig başlayana kadar, bilinçli olarak yüzde 60 seviyelerine kadar hazır hale getirmeyi planladığını söyledi. Bu da onun haklı olarak, Süper Lig’i düşündüğünü gösteriyor. Hazır olmadığı için dün, topa sahip ama oyunun karakterini istediği gibi belirleyemeyen bir Malatya izledik. Diğer yandan rakibin sürekli arkaya sarkmasına karşı, basit bir önlem bile alamadı, ki golü de öyle yedi. Malatya, Olimpija’nın geride yaptığı yığılmayı, oyunu kanatlara taşıyarak dağıtmayı başaramadı.
SOLUNDAN YIKILDI
İkinci devre Malatya, iki kez dikine final pasına yeltendi. Birinde Bifouma pozisyonu kullanamadı, ikincisinde penaltı kazanıldı ve öne geçildi.
Beşiktaş borçlarını yeniden yapılandırdı. Başta Beşiktaşlılar olmak üzere bu anlaşmanın detayları hakkında sağlıklı bilgiye sahip değil. Kulüpler yeri gelir “Biz şirketiz, her türlü bilgiyi kamuoyuyla paylaşmak zorunda değiliz” der, yeri gelir “Bu kulüpler halkındır” der. Bugün kulüpleri ne kongreler ne de denetim kurulları sağlıklı şekilde denetliyor. Kulüpler için gerçek Demokles Kılıcı, kamuoyudur. Bunun için de anlaşmaların detayını bilmek lazım, ki çizgiler ihlal edildiğinde uyarı yapılsın. TFF’nin her kulübün bütçe sınırını internet sitesinden ilan edecek olması doğru bir hamle. Kabaca transfer harcamasını bilsek bile o bütçenin ihlal edilip edilmediğini öğrenmemiz mümkün olacak. Beşiktaş’ın anlaşmasında da sanırım en önemli denetleyici TFF Kulüp Lisans Kurulu olacak. Çünkü orada Beşiktaş’a borç veren bankacılar da olacak. Peki Beşiktaş neye imza attı? Konuya dair yaptığım kulislerden aldığım bilgileri sizine paylaşayım... Beşiktaş, bankalarla sadece finansal borçlarını yapılandırdı. Bunun içinde derneğe ait finansal borçlar da varsa, Beşiktaş yaklaşık 1.3 milyar liralık borcu yapılandırmış oluyor. 290 milyon lira da anlaşma imzalanırken borç alındı. Böylece toplam finansal borç 1.6 milyar liraya çıkıyor. Kulübün toplam borcu da son verilere göre 2.5 milyar lira civarında. Beşiktaş, ilk 2 yıl sadece borcun faizini ödeyecek. Anlaşmanın faiz oranlarının piyasa koşullarına göre uygun olduğu bilgisini aldım. Kulüp anlaşma öncesi TL borçları için yüzde 27, dolar için yüzde 9 ve Euro borçları için de yüzde 8 faiz oranıyla borç ödüyordu. Yapılandırmayla yeni faizler, eski oranların altına düştü. Bugünkü borç rakamı üzerin
den gidersek Beşiktaş, 3. yıldan itibaren AŞ ve dernek namına yıllık 530 milyon lira civarında borç ödeyecek. Elbet detayda aylık ödeme planlarında rakamlar farklılık gösterebilir.
BORÇ KAPANACAK MI?
Anlaşmanın tüm detaylarına vakıf olsak, “Bu iş iyi mi kötü mü oldu” sorusuna daha net yanıt verebilirdik. Ancak kulübün bugün aşçıya bile ödeme yapamaz noktaya geldiği hatırlanırsa, bu anlaşma en kötü ihtimalle ehvenişerdir... 5 yılın sonunda anlaşmanın başarıyla sonuçlanması için formül basit: ì Taahhüt edilen gelirlere ulaşmak. î Gelirden fazla gider yazmamak. Beşiktaş’ın imzasının mürekkebi kuramadan yayıncı kuruluş ile yaşanan sorun ayyuka çıktı. Yayıncı, doları 3.80’e çekerse otomatikman Beşiktaş’ın da yayın geliri düşecek. Dakika 1, gol 1 yani! Bu nedenle Türkiye gibi şartların öngörülemez olduğu piyasalarda gelirden ziyade gidere odaklanmakta fayda var. Hani ne kazanacağını pek bilmiyorsun ama ne harcaman gerektiğini bilirsin. Ayak yorgan hikâyesi! Aksi halde bu yapılandırma anlaşması bir bumeranga döner ve sıkıntı katmerlenir. Doğal olarak en büyük gider kalemi futbol. Bu 5 yılda ‘paralı transfer’ değil, ‘akıllı transfer’ yapmak kaçınılmaz. Taraftar için doğru beklenti üretmeli. Bu süreç aynı zamanda takımın gençleştirilmesi için de bir fırsat. Fakat artık ‘makyaj söylem ve eylemler’den kaçınıp samimi olunmalı. Transferde kılı kırk yarmak şart. Misal, 2 yıldır top oynamayan Atınç Nukan ile yeniden aynı nehire girmektense 2 yıldır A takımda yer alan Alpay Çelebi’ye yüz vermek lazım.
ANLAŞMADAKİ EN BÜYÜK SIKINTI
Beşiktaş’ın borç yapılandırma anlaşmasında başkan ve yöneticilerin şahsi sorumluluğu yok. Bence anlaşmanın en büyük sorunu bu. Türkiye’de kulüplerin genel problemi de budur. Yani yöneticilerin yaptıkları borçlardan şansen sorumlu tutulmaması. Bu yüzden çok popülist davranıyorlar. 1 maddelik yasa, kulüplerin tüm çehresini değiştirir ama bir türlü bu yasa çıkartılmıyor. Tüzük gereği Fikret Orman,
son kez başkanlık yapıyor. Bu anlaşma sona ermeden görevi bitecek. Bu çerçeveden bakınca bunun bir iyi bir de kötü yanı var: · KÖTÜ: Borçları sıfırlamak yerine bir-iki şampiyonluk daha yaşatmayı önceler. · İYİ: Şampiyon takım değil, borçsuz kulüp bırakmayı önceler. Kulüp için elbet hem şampiyonluk hem borçsuzluk ama rasyonel olan ikinci şık.
STAT MODELİ VE BORÇLAR
Ali Koç, sadece Fenerbahçe’ye değil, Türkiye futboluna da değişim vaat ediyordu. Ancak onca bedelin karşılığında bir yıl sonra o mavi gömlekli adamın yerinde gördüğümüz onun suretinde Aziz Yıldırım...
Geçen sene bu zamanlar manşetlerde mavi gömleğinin kollarını sıyırıp, yumruğunu göğe kaldırmış mavi gözlü adamın saçtığı umut rüzgârları esiyordu. Çünkü Aziz Yıldırım efsanesini tarihi oy farkıyla deviren Ali Koç, sadece Fenerbahçe’ye değil, Türkiye futboluna da değişim vaat ediyordu. Yabancı sportif direktör, Phillip Cocu ile Hollanda ekolü ve onlarca genç oyuncuyla, ‘üreten Fenerbahçe’ diyerek yola çıktı.
Oysa ilk değişim, değişim vaadini ertelemek olmalıydı; kulübün inanılmaz borcunu gördükten sonra. Aykut Kocaman ile devam ederek, önceliği mali restorasyona vermeliydi. Ne var ki kongreyi kazandıran ‘değişim’ sloganın ağırlığına boyun eğdi. Ama aynı koç maç skorlarına göre hafta hafta değişim iddiasından hızla vazgeçti.
- Volkan Demirel’in kadro dışı bırakılması ve geri alınması
- Cocu’nun gönderilmesi
- Koeman ile ‘Acaba olur’ mu denemesi
- Hayallere uymadığı söylenen Ersun Yanal’ın getirilmesi
F.Bahçe ve G.Saray 5’er transfer yaparken, ‘Come to Beşiktaş’ sloganıyla son sezonların transfer şampiyonu Beşiktaş’ta yaprak kımıldamıyor. Bu da taraftarda endişe yaratıyor.
TÜRKİYE’de uzun vadeli planlama sorunu var. Sadece başarıya endeksli ‘iyi gün planı’ yapılır. Futbolda da bunun çok örneği var. Geçen sezon ‘değişim’ sloganıyla gençlik operasyonu yapan Fenerbahçe, bu sezon 38’lik Emre Belözoğlu’nu geri getirmek zorunda kaldı. Muhtemelen, Volkan Demirel de ‘ağabey kontenjanı’nın ikincisi olarak takımda tutulacak. Kısa vadeli plansızlığın daha çarpıcı örneği Beşiktaş...
Üst üste iki şampiyonluk yaşayan Beşiktaş, UEFA ile yapılan anlaşmanın da zorlamasıyla transferde büyük oranda başarılı bir dönem geçirdi. Başarıya bağlı olarak ‘dünya markası’ söylemi tedavüle sokuldu ve hedef olarak da Uzakdoğu pazarı gösterildi. Ancak Türkiye’nin ekonomik koşulları gözetilmeden yapılan planlar çok çabuk çöktü. Dünün jetlerle-metlerle getirilen isimlerinin şimdi takımdan gitmesi için çaba gösteriliyor.
Mayısta yeniden seçilen Fikret Orman yönetimi, ‘A takımı’nda değişime gitmedi. Buna mukabil Şenol Güneş’in yerine takımın başına Abdullah Avcı’yı getirdi. Bu seçim, yurt içinden yapılabilecek en iyi hamlelerden biriydi.
Ne var ki; 8 Temmuz’da başlayacak kampa götürmek üzere Avcı’ya henüz yeni bir oyuncu sunulmuş değil. Mali krizin yanı sıra yönetim içerisinde de yekvücut bir durum olmadığı aşikâr...
SADECE LAJIC’iN TAPUSU ALINDI
SON iki sezonda Şampiyonlar Ligi ekseni dışında kalınınca makyaj dökülmeye başladı. Dün itibarıyla ezeli rakipler 5’er transfer yaparken, Beşiktaş henüz bir imza attırabilmiş değil. Dünya çapında ses getiren ‘Come to Beşiktaş’ (Beşiktaş’a gel) sloganıyla transfer şampiyonu olan Beşiktaş’ta bu yaz henüz gelen yok. Sadece Ljajic’in bonservisi alındı ki ona da mecburdu. Larin de Zulte Waregem’e kiralandı. Gelen olması için, önce gidenin olması gerekiyor. Mali sıkıntıdaki kulüp prensipte anlaştığı oyunculara bile imza attıramıyor. Bütçeyi 35-40 milyon Euro aralığında tutma hedefi de transferde hareket kabiliyetini düşürüyor.
SATIŞ OLMADAN ALIŞ ÇOK ZOR
Kulüplerin büyük bir ekonomik kriz içinde olduğu şu günlerde altyapı lafı ağızlardan eksik olmuyor. Özellikle en zorda olan üç büyükler için... Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı altyapı üretimi beklentisine girmek doğru mu? Trabzon’u katmıyorum çünkü altyapıdan çıkardığı oyuncu bakımından rüşdünü ispatlamış. Buna mukabil baz aldığım 30 yılda çok sayıda oyuncu yetiştirse de Trabzon da, üç büyükler kadar büyük başarı elde edemedi; aksine geriledi. Üstelik borç-harç bakımından onlardan da kötü durumda. 1990-91 sezonundan itibaren baktığımızda üç büyükler içerisinde altyapısı en verimli kulüp Galatasaray. Sarı kırmızılılar, gerek yıldız gerekse orta seviye altyapı oyuncu sayısında tartışmasız şekilde iki ezeli rakibinden de önde...
Pişsin’ diye alt liglere giden bir daha geri dönemiyor
Üç büyükte uzun süre oynama, milli takım, uluslararası transfer gibi kriterlere bakıldığında G.Saray, altyapısından 5 yıldız yetiştirmiş. (Sabri’ye itiraz edenlere baz aldığım kriterleri hatırlarım!) Beşiktaş 2, F.Bahçe ise 1 yıldız yetiştirmiş. Buna karşın bazı oyuncular var ki; konumlandırmakta zorlanıyorsunuz. Misal Serdar Özkan, Batuhan Karadeniz ve Aydın Yılmaz. Bunlar fırsat tepenler... Bir de üç büyükten gittikten sonra yıldızlaşanlar var: Volkan Babacan ve Mert Günok gibi örnekler de var. Ama bir çoğu da heba oluyor. 30 yıllık altyapı tablosu futbolun kıyıcılığını da yüzünüze çarpıyor. Büyük hayaller kurmuş ama harcanıp giden yüzlerce oyuncu. “Pişsin” diye alt liglere gönderilen ve bir daha haber alınamayan yıldız adayları...
Beşiktaş ve Fenerbahçe ya kapatsın ya devrim yapsın
Listeye A takımda en az 1 kez oynayanları aldım. Gittikleri takımda öne çıkmış ama çıktığı büyükte hiç oynamamış Ceyhun Eriş gibi bazı örnekleri de koydum. Siz de çoğunu hiç hatırlamayacaksınız veya “Vay be, şu çocuktan çok umutluyduk. Ne oldu şimdi ona” diyeceksiniz... 30 yıllık incelemede elbette bazı isimleri atlamış olabilirim. Kaynak olarak Transfermarkt sitesini aldım. Sitenin U21 adı altında oluşturduğu listelere baktım. Ama üç fazla üç eksik genel tablo budur. Bu tabloya bakınca Beşiktaş ve F.Bahçe’nin ya boşuna israf etmemesi veya altyapıya bakışında radikal biçimde değişime gitmesi gerekiyor. Unutulmasın ki; Metin-Ali-Feyyaz’lı özkaynağa dayanan Beşiktaş’ın başarısının bir numaralı nedeni mecburiyetti. Artık harcayacak bir kuruşu olmadığı için o gençlere sarılmıştı ve mecburen doğru yapılmıştı. Trabzon’un bugün yaptığı gibi... Borç da olsa harcanan para arttıkça, altyapıdan üst yapıya taşınan oyuncu sayısı azaldı. Çünkü ‘transfer’ yapmak daha kolay ve herkes için kârlıydı(!) F.Bahçe altyapısı üretse de, oyuncuları üstyapının gözüne giremiyor. Hazırcılık sürüyor. Altyapı kültürü en gelişmiş kulüp G.Saray... Çünkü, en çok güvenen ve şans vermekten kaçınmayan bir yapısı var.
Beşiktaş’ta Abdullah Avcı ile birlikte yeni bir anlayışa geçilecek. Bu değişim, basın toplantılarında dile getirilse de satır aralarında kayboldu. Sessiz sedasız ‘Futbol Direktörlüğü’ne geçildi. Bu uygulama Önder Özen ile denenmiş ama sonu getirilememişti. Geçen sezonlarda idari menajer olan Ali Naibi, yeni Beşiktaş Futbol Direktörü oldu. Naibi, kulüp içinde tecrübe edilmiş bilgiye sahip bir profesyonel olarak, doğru bir seçim. Ümraniye tesislerinde şu sıralar bir inşaat var. Futbol Direktörlüğü için ayrı bir bölüm inşa ediliyor. Ama yönetim Naibi’ye binadan önce gerçek manada yetki vermeli ve çizilen sınırlara harfiyen riayet etmeli. Yoksa bu proje de doğmadan ölür.
400 BİN EURO’LUK DİJİTAL DÖNÜŞÜM
Avcı kadar, onun ekibinin de Beşiktaş’a gelmesi çok önemli. Zira Beşiktaş, geç de kalmış olsa, futbolda artık ‘dijital çağ’a geçiyor. Data analiz departmanı kurulacak. Bu bölümde üniversitelerin ilgili bölümlerinden mezun personel çalıştırılacak. Ne yapacak bu birim? Misal, şunu yapacak: Diyelim bir sağ bek alınacak. Teknik heyet, istediği özellikleri bildirecek ve data analiz ekibi de konulan kriterler eşliğinde yüzlerce oyuncu tarayacak. Daha sonra bu oyuncular, video analiz bölümünde yeniden izlenecek ve sayısı azaltılacak. Ardından da ekonomik koşullar çerçevesinde en makul olan seçilecek. Bu noktada örnek alınan yapı Liverpool. Çünkü Liverpool, muadillerine göre astronomik paralarla değil, iyi bir inceleme araştırmayla başarıyı yakaladı. Beşiktaş da kendi ölçeğinde Liverpool’u kodlamaya çalışacak. Şenol Güneş, bir nevi ‘alaylı’ teknik direktördü. Kendi tecrübesi ve hislerine güvenerek çalışan biriydi. Abdullah Avcı ise, işine teknolojiyi de katıyor. Onunla birlikte Ümraniye’de de drone’lar uçacak! Devre arasında bile oyunculara video analizlerle taktik verilecek. Hem Beşiktaş hem rakip takımının verileri anında elde edilecek. Bu teknolojik dönüşümün bütçesi de yaklaşık 400 bin Euro... Avcı ile birlikte altyapıda da gerçek bir dönüşüm hedefleniyor. Bunun için büyük umutlar bağlanan U15 ve U19 takımlarına ilgi gösterilecek. Altyapı Ümraniye’ye taşınacak ve böylece A takımla en azından göz temasları sağlanacak. Beşiktaş’ta para sıkıntısı ayyuka çıktı ki yönetici Şafak Mahmutyazıcıoğlu bunu kendisi de geçen günkü basın toplantısında açıkça söyledi: Para yok... Bu anlamda Abdullah Avcı’nın işi Başakşehir’e göre çok zor. Beşiktaş’ta çok sabırlı olması gerekecek. Bir sol stoper, bir sağ bek, bir kanat ve bir de santrfor istiyor. Kamptaki duruma göre bir de sol bek de isteyebilir. Yazıldığı çizildiği gibi Avcı, Lens’i gözden çıkarmış değil. Aksine, ondan verim alacağına inanıyor. Kampa 8 genç oyuncu götürülmesi planlanıyor. Özellikle genç sol bek Rıdvan Yılmaz, güven verirse o bölgeye yeni bir transfer yapılmayacak. Yani Caner-Rıdvan ile devam edilecek. Güven Yalçın’ın sol kanat olarak da düşüneceği için, Burak ve Umut Nayır’ın yanına bir isim daha eklenecek.
ORHAN AK DA GELİYOR
Abdullah Avcı, Başakşehir’deki yardımcısı Orhan Ak ile Beşiktaş’ta da devam edecek. ‘Beşiktaş’ın evlatları’ kontenjanından da daha önce açıklandığı gibi Şenol Fidan ile çalışacak. Avcı’nın Fidan’ın antrenörlüğünü çok beğendiğini öğrendim.
ŞİDDET BÖYLE ÇÖZÜLÜR MÜ?
6222 sayılı yasada değişiklik yapılıyor. Yıllardır yasa değiştirdiğimiz halde sorunlar neden çözülmüyor? Öncelikle ‘suç’u oluşturan nedenleri anlamamız lazım. Neden-sonuç ilişkisi kurulmalı evvela. Esasen mevcut yasa da hakkıyla uygulansa yaptırımlar çok ağır. Yasal değişikliklerde sadece taraftara odaklanılıyor. Oysa o taraftarın şiddetine kaynaklık eden yöneticilere hiç mercek tutulmuyor. Sezon boyunca oyunun adil olmadığını söyleyen kim? Yönetici! “Silahım olsa hakemi vururdum” diyen kim? Yönetici! “Birilerini şampiyon yapacaklarsa söylesinler” diyerek, komplolar üreten kim? Yönetici... Yedek kulübelerinden sahaya koşanlar, birbirlerinin üzerine yumrukla gidenler, futbolcuların boğazlarına sarılanlar kim? Teknik direktörler ve yardımcıları... Taraftarı suça iten iklimi oluşturan yöneticileri kapsamayan yasal değişiklikler bir sonuç vermez. Meseleye ‘kriminal’ bir gözle değil, sosyal gözle bakmalı. Oyunun finansal kaynağı taraftarı dışlayıcı değil, ortaklaştırıcı adımlar da atmalı. Şiddet Yasası kadar, yöneticiye borçlanmada sorumluluk getiren yasanın yıllardır çıkması bekleniyor. Asıl aciliyeti olan yasa budur bence.