Paylaş
E-MAIL: katkaya@hurriyet.com.tr
YAZ giderek artan bir hızla yaklaşıyor. Aslında 'yaklaşıyor' yerine ‘‘Üstüme üstüme geliyor’’ demek istiyorum ama olayı kişiselleştirmekle bir yere varılamayacağını da biliyorum.
Niye korkuyorsun bu yazdan diyeceksiniz tabii haklı olarak. Hemen açalım konuyu (Zaten buldun mu konuyu açacaksın, böyle de bir tuhaf ilke edinmişiz...)
Olayı öyle dağlardan tepelerden, ne bileyim viyadüklerden filan geçirip uzatmanın anlamı yok. Beni en çok kadınların yazlık kıyafetleri korkutuyor. Bunun muhakkak bir açıklaması vardır ama onu da bilimadamlarına bırakıyorum. Bu konuyu ileride yazı tanrıları izin verirse yazıya yine bağlamak üzere, hop, başka bir yere atlıyorum...
Geçen cuma akşamı, benim için Bermuda Şeytan Üçgeni'nde sandal sefası yapmaktan veya Papua Yeni Gine'deki primitif kabilelerin beslenme alışkanlıklarını yerinde incelemekten daha tehlikeli olan şeyi yaptım ve Kuruçeşme sahiline indim...
Burası, biliyorsunuz; Pasha, Havana, Ziya falan filan türü yerlerin konuşlandığı bölge. Henüz faaliyete geçmedikleri için rahatım. Yani yerden 30 santim yükseğe gerilmiş ipin üzerinde yürüyerek dünyanın en baba ip cambazıymış gibi davranıyorum (Teşbihte de bal gibi hata olabiliyor gördüğünüz gibi...)
Bir parti -dekatlonu
Neyse, nerede kalmıştık... Hah! Kuruçeşme'deki eski Kömür Deposu'nda ‘‘deepblue’’ adlı bir parti veriliyor. Parti programına şöyle bir baktım... 21.00'de başlıyor, sabah 06.00'da bitiyor. Bir tür parti dekatlonu yani.
Algılayabildiğim kadarıyla bir takım dj'ler sabaha kadar verecekler ritmi, verecekler ritmi... Eski deponun üstünü mavi bir brandayla kapatmışlar, içeriyi temizlemişler, iyi bir ses ve ışık düzeni kurmuşlar, Troy'da bira konusunda lojistik destek vermiş. Parti için gerekli her şey tamam gibi gözüküyor.
Büyük Britanya'daki rave partilerini andıran bir ambians. İçerisi benim için çok karanlık. Ama mekan geniş olduğu için, böyle sırtımı duvara vererek filan ışığa doğru yürüyebiliyorum. Işık dediğim de neon tabela. Bu sırada bir bakıyorum aaaa mankenler. Suratımda istemdışı oluşan ama her ne hal ise çok yakıştığını düşündüğüm salak bir ifadeyle mankenlere bakıyorum.
Manken dostlarım
Şimdi şöyle bir sendrom oluştu bende. Bu mankenleri çoğu arkadaşımdan daha sık görüyorum. Yani tabii ki aynı ortamlarda bulunmuyorum da. Fikir hayatımı direkt etkileyen televole ekolü sayesinde sanki ben ‘‘N'aber’’ desem, onlar da ‘‘Vaay Kanatçım, senden n'aber’’ diyeceklermiş gibi geliyor. Karışık bir ruh halindeyim yani.
Deniz Akkaya'yı haftabaşında bir tesadüfler silsilesi içinde gittiğim Vizon Show'da podyumda da gördüğümden en yakın arkadaşım o gibi geliyor bana filan.
Neyse ki yanımda rasyonel düşünebilen arkadaşlar vardı. Tutup kolumdan beni deponun üst katına çıkardılar. Böyle loca gibi bir yerden halkı seyretmeye başladık. Ben partiden hemen önce Gladyatör filminden çıkmışım zaten, filmin de gazına gelmişim, kendimi Roma imparatoru sanıyorum. Dans edenlere bakıp başparmağımı aşağı doğru tutuyorum, kendimce eğleniyorum.
İşte tam bu sırada o hanımı gördüm. Daha doğrusu hanımı diyemeyeceğim, yalan olur, çizmelerini gördüm.
Lame çizme endişesi
Nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum ama deneyelim. Çizmenin üst noktası diz kapağında (Başka yerde olmaz zaten, biliyoruz). Üst noktayla çizmenin bittiği, yani yere değdiği nokta arasında 1 metre filan var. Çizme, kopmple lame. Nasıl parlıyor anlatamam. Sırf topuğundaki lameyle, kalabalık bir ilkokul sınıfının müsameresine katılacak kız çocuklarına ayakkabı yapabilir, artanıyla da üç beş tanesine pelerin dikebilirsiniz.
O çizmenin ruhumda yarattığı şiddetli fırtınayı burada tarif edemeyeceğim. Ama sıkı bir psikiyatriste, tek seans sonunda diplomasını yedirtebilirim.
Yanımdaki arkadaşlar, alnımda beliren ve halk arasında harika bir şekilde ‘‘boncuk boncuk’’ olarak adlandırılmış terlere bakıp gitmeyi önerdiler.
Biz çıktıktan yaklaşık yarım saat sonra filan, yani geceyarısında polis ekipleri gelip, izni alınmış olan partiyi sona erdirmişler. Önü Boğaz, arkası koru ve yanı o saatte kapalı olan bir marketle çevrili eski bir depodaki parti kimi rahatsız etmiş hakikaten merak ettim.
Bu arada kadınların yazlık kıyafetleriyle ilgili endişelerimi, ileri bir tarihte sizlerle paylaşacağıma söz veriyor ve hiç abartmadan ‘‘Eyvallah’’ diyerek huzurlarınızdan çekiliyorum...
Paylaş