Yanılmıyorsam Amerikalılar tarafından icat edilmiş bir ‘ampul esprileri’ serisi vardır. ‘Ampul değiştirmek için kaç Çinli gerekir, kaç kadın gerekir, ebidi bübüdü...’ şeklinde uzar gider.
Topesto yıllar önce kendince süper bir espri yaparak ‘Abi senin ampul değiştirmen için, bir tek sen yetiyorsun aslında’ demişti.
Şimdi hatırlamıyorum ama ya ‘Hı?’ ya da ‘Ney?’ şeklinde karşılık verdiğimde de ‘Sen telefon açıp elektrikçi çağırıyorsun, o da değiştiriyor, nı-ho!’ şeklinde noktalamıştı soğuk şakasını.
Ampul değiştirememe boyutunda değilse de, el işlerinden çok iyi anlamam. Şehir cereyanını kesseler bile çıplak kabloya dokunmam vesaire...
Topesto ise benim aksime bu işlere çok meraklı.
Meraklı olması yapabildiği anlamına gelmiyor tabii ki.
Evinde neredeyse uzay mekiği imal edebilecek boyutta bir alet edevat yığını var.
Fakat arkadaş adlarını sıralamaya kalkarsam kesin saçmalayacağım bu aletleri insanlık yararına kullanacağına, evin çeşitli noktalarında sergilemeyi tercih ediyor.
Beni ilgilendirmez; isterse tornavida köprüsü kursun banyoyla mutfak arasına, kendi bileceği bir hadise. Ancak ayda bir, bilemedin iki ayda bir ‘Haydi markete gidelim’ diye tutturuyor.
Gidelim, ona da karşı değilim prensip olarak ama içeri girince ister istemez siz de bir şeyler alıyorsunuz.
Tahtakale turları sırasında aldıklarımdan oluşan manasız objeler yığınının yanında, adını bile bilmediğim kesici, delici aletler yığını oluşuyor bu kez.
Çiçekleri sulamakta kullanırım diye aldığım zamazingonun aslında pürmüz lambası olduğunu öğrendiğimde şoka girmiştim mesela.
Pürmüz lambasının işlevinin, su püskürtme aletiyle alakası olmaması değildi beni şaşırtan. Pürmüz lafı kendi içinde şaşırtıcıydı. Bak yine yazarken takıldım: Pürmüz... İnşallah böyle yazılıyordur bu arada, bir de o var.
Son gidişimizde Topesto, ‘İşkence lazım bana...’ dedi.
‘Sinirlerim tepemde ama o kadar ileri gitmezdim. İşkenceye karşıyım’ dedim.
Meğer marangozluk sırasında kullanacağı türden işkenceye gerek varmış.
‘Abi sen evde marangozhane mi kurdun?’ dedim.
‘Yok ama kuracağım’ dedi.
‘Ne üreteceksin orada şuursuz birey?’ dedim.
‘Sandal’ dedi.
‘Tamam’ dedim ve sustum.
Endişeliyim, o kadar söyleyeyim...
Mehmet Siyah Kalem
Mehmet Siyah Kalem’in resimlerini ilk gördüğümde mi daha çok etkilenmiştim, isminin etrafındaki sır hakkında biraz bilgim olunca mı, tam hatırlayamıyorum.
Yanılmıyorsam, resimlerden daha çok etkilenmiştim.
Ada Yayınları’ndan çıkan bir kitaptı. Kasvetli fakat çekici bir havası vardı resimlerin.
Topkapı Sarayı Hazine Kitaplığı’ndaki resimleri görmek mümkün olmamıştı. Sanırım isteseniz de göremiyorsunuz.
13’üncü yüzyılla 15’inci yüzyıl arasında Türkistan civarlarında yaşadığı sanılıyor. Ama rivayet muhtelif.
Cinler çizmiş, tuhaf insanlar çizmiş, her baktığımda başka başka gördüğüm eşekler çizmiş mesela...
Yapı Kredi’nin Galatasaray’daki Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde, 20 Ekim’e kadar Mehmet Siyah Kalem sergisi var.
Gittim, orijinalleri gördüm ve aranızda bu sergiyi merak edebilecekler olduğunu düşündüm.
Olay bundan ibarettir. Biraz pahalı olan sergi kataloğu da çok güzel. Parası olan edinmeye çalışsın, benden bir tavsiye de bu olur sizlere. Sergi tavsiye etmek işim değil fakat Mehmet Siyah Kalem’i bilin isterim.
Bazı güzel kitaplar
Sergi önerisinin ardından bir de kitap önerilerinde bulunayım, tam ‘Şunu okuyun, bunu gezin, bunu görmezseniz adınız kara cahile çıksın’ havası yaratayım. Ne uyuz aslında di mi?
Fakat önereceğim kitapları okudum, eğlendim, bilgilendim, gözüm korktu vesaire...
İlk olarak, Picasso’dan Gertrude Stein’a, Hemingway’den Thornton Wilder’a kadar pek çok entelektüele yemek hazırlamış olan, bu insanlarla arkadaşlık etmiş olan hiper enteresan bir insanın yani Alice Toklas’ın ‘Yemek Kitabı’nı öneririm.
Tariflerin bazılarını yapmak en azından benim için imkansız ama hem hikayeleri, hem de Toklas’ın bu hikayeleri anlatış tarzı şahane. Oğlak’tan çıkmış.
İkinci kitap bir polisiye/gerilim. Daha önce Türkiye’de de yayınlanan ‘Beatnikler’ kitabını okumuş, ayılıp bayılmasam da sevmiştim.
Bu kez ‘Oyunbozan’ı okudum. Hooop diye okunan kitaplardan. Plan B Yayınları’ndan çıkmış.
Sonuncu ve en eğlenceli olanı Ahmet Tangün’ün yazdığı ‘Kiraz Toplayan Uskumru’, aklınıza gelecek ve muhtemelen hiç gelmeyecek konularda son derece ilginç ve eğlenceli bilgiler içeren küçücük yazılardan oluşan, başucu kitabı yapma ihtimalinizin hayli yüksek olduğu bir kitap.
Makale boyutunda yazılar hap gibi okunuyor. Çok eğlendim ve çok şey öğrendim. Bu da Doğan Kitap’tandı. Lüzumsuz bilgi denilen, benim bayıldığım, daha önceki deneyimlerimizden sizin de bayıldığınızı bildiğim türden bilgilerle dolu.