Paylaş
Günün ilk saatlerinin huzurunu taşıyan bir manzara... Güneş bulutlara “Açılın bakalım” demeye hazırlanıyor, Ergün’den alınmış taze poğaçaların nefis kokusu kâğıt poşetlere sığmıyor ve açıklarda gümüş rengi dalgaların kırılıp durmalarını izlerken Maço’yla oynamasına izin verilmeyen çocuk “Anne, denizde kaka var!” diyerek iskele ahalisini gerçek gündeme çekiveriyor...
Aylardır Marmara’nın farklı noktalarından “deniz salyası” haberleri geliyor...
“Deniz salyası Avşa’yı susuz bıraktı...”
“Salya İzmit’te sahile vurdu...”
“Salya dibe indi...”
“Marmara’nın dayanma gücü kalmadı...”
“Salya Bandırma’da binlerce balığı öldürdü...”
“Saros için kritik salya uyarısı...”
Salya, deniz salyası diye kestirmeden tarif ettiğimiz, balıkçıların “kay kay” diyerek andığı hadisenin adı “müsilaj”... Uzmanlara sorduğunuzda mikroorganizmalardan mürekkep bir tür “çorba” kendileri...
Fakat bu afiyetle içilecek türden bir çorba değil... Yapışkan, sümüksü, iğrenç görünümlü ve kokulu, içinde türlü pisliği, bakteriyi barındıran berbat bir bulamaç...
Müsilajla ilk kez karşılaşmıyor Marmara Denizi. Uzmanlar 1992 ve 2007-2008 yıllarında da görülüp 2 ay kadar varlığını hissettirdiğini ancak bu boyutta ve bu kadar uzun süren “deniz salyası istilasına” ilk kez rastlandığını söylüyor.
Akıllara hemen “Denize girebilecek miyiz?” sorusu geliyor. Asıl problemler sıralamasında ilk 5’e bile girmeyecek olsa da önce onu cevaplayayım.
Hava ve su biraz daha ısınınca yüzeydeki müsilajın dağılacağını ve akıntısız, durgun yerler dışında riskin normale döneceğini düşünüyor uzmanlar.
Yani çorba dağıldıktan sonra büyük ihtimalle denize girebileceksiniz Avşa’da, Saros’da ve Adalar’da; ancak tehlikenin boyutları bu derdimizi biraz aşıyor...
Denizin dibini bir kil tabakası gibi kaplayan bu balçığımsı oluşum deniz canlılarının yuvalarına, hayatlarına kastediyor...
Dip balıkları, midyeler vesaire için hayatta kalma şansı bulunmuyor.
Avşa’nın filtre sistemi problem yaşadı, bu balçık yüzünden tıkanınca susuzluk yaşandı, halk da yerel yönetim de isyan etti...
Balıkçılar ayrıca perişan... Ağ gözeneklerini tıkayan bu illet onları da tüketmiş vaziyette...
Mudanya sahillerine dalan ve salyanın yarattığı tahribatı inceleyen Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu Çevre Kurulu Başkanı ve belgeselci Tahsin Ceylan “Esas trajedi dipte...” diyor ve devam ediyor: “Arıtma tesisleri, yapılan yatırımlar, artan nüfus baskısı karşısında yetersiz kalıyor. Kıyısal alanların yüzde 82’sinde ise hâlâ arıtma sistemi bulunmuyor. İnsanlık bu şekilde kendi sonunu hazırlıyor...”
İstanbul Üniversitesi Plankton Çalışma Grubu’nun deniz salyası ile ilgili bir çalışmasına katılan Doç. Dr. Muharrem Balcı’ya kulak verdiğimizde şunları öğreniyoruz:
“Bundan sonrasında dip ölümü bekliyoruz. Bu gözlemlenen bir süreçtir. Su akıntılarının kısıtlı olduğu, su karışımın yetersiz olduğu bölgelerde, yani denizin kara içine çok girinti yaptığı noktalarda, koy ve körfezlerde bunu görmek mümkün. İzmit Körfezi ve Gemlik’te bunlar görülebilir...”
Müsilajın oluşumu için gerekli “ideal şartlar” arasında suyun ısınması ve kirliliğin imkân sunması ilk sıralarda.
Marmara’yı yakın, orta veya uzun vadede soğutamayız; küresel ısınma güler geçer herhalde böyle bir iddiaya.
Peki temiz tutabilir miyiz?
Müsilaj bu yıl gider, seneye daha beter gelir...
Ve biz “kıyısal alanların yüzde 82’sinde arıtma tesisi bulunmayan”, açıkçası bu işe pek kafa yormaya da bütçe ayırmaya da gönlü olmayanlar olarak müsilajı kanıksamaya başlarız...
Bu kadar kötü davrandığımız, çöplük muamelesi yaptığımız, kendi çöpümüz yetmiyormuş gibi yabancı memleketlerin çöpünü de para uğruna boca ettiğimiz, zehirlediğimiz bu doğa, bu denizler bize ya ne verecekti?
Salya verdiğine dua edeceğimiz günler yakındır vesselam...
Paylaş