DÜNKÜ Hürriyet'in arka sayfasında hoş bir haber vardı. İngiliz ITN Televizyonu en fazla ilgi çeken 20 görüntüyü belirlemiş.
Neil Armstrong'un 1969'da Ay'a ayak basması birinci sırada yer almış. İkinci sırada Kennedy'ye suikast, üçüncü sırada da 11 Eylül saldırısı var.
Şöyle bir baktım ve seçilen 20 görüntüden 6 tanesini, olaylar yaşanırken şahitlik etmişim. Hálá genç sayılıyorum di mi bu durumda.
Sonra gözümü kapadım ve kişisel tarihimde iz bırakan görüntüleri hatırlamaya çalıştım. Nedense hayranlık uyandırıcı görüntüler gelmedi aklıma pek. Daha çok utanç verici anlar, hayal kırıklıkları ve abartılı coşku anları geliyor.
Bilinçaltımın ne halde olduğunu az sonra öğreneceksiniz. Hazırsanız başlayalım.
İlk görüntü TRT'den. Hayır efendim ‘‘Necefli Maşrapa’’ değil. ‘‘Vakıf’’ diye bir dizi vardı hatırlar mısınız? Diana mıydı oradaki kadının adı. Her neyse, TRT'de ‘‘Altın Makas’’ dönemi. Sansür makası şakır şukur çalışıyor.
Daha öpüşen iki insan görmemişiz televizyonda. Sinemada gördüğümüz zaman, vücudun bütün hormonları şöyle bir ayaklanıyor filan...
İşte bu Vakıf dizisinin bir bölümünde -çok affedersiniz- bir popo görmüştü Türkiye. Gazetelere haber filan olmuştu. Şimdi her yer çıplak insan kaynıyor ama akılda kalan sadece o popo. Hayat tuhaf.
İkinci görüntü bir kola kutusu. Babası TIR şoförü olan bir arkadaşımız vardı. Bir gün hepimizi eve topladı ve kutu kola gösterdi. Bize acayip havalı bir şey gibi gelmişti. Çocuk aklı işte, o arkadaşımızın hep ayrıcalıklı olduğunu düşünmüştük. Aslında hálá öyle hatırlıyorum. Neden, babası kutu kola getirmiş? Buyur burdan yak!
Üçüncü görüntü çok net! 1985-1986 sezonu. Galatasaray'ın namağlup ikinci olduğu sene. Beşiktaş şampiyon olmuştu. Ligin ikinci yarısında, mayıs ayının ilk günleri olmalı; Beşiktaş'la oynuyoruz.
Kazanırsak şampiyon olma ihtimalimiz çok yüksek. Yeni Açık'tayım. Yusuf atıyor, Cimbom 1-0 önde. Sonra yanlış hatırlamıyorsam, ikinci yarı oyuna giren Ziya (Evet şimdi Malatya'yı çalıştıran Ziya) topa bir çakıyor 1-1.
Yıkılıyorum. Yani çok gol acısı yaşadım ama hálá o görüntü geliyor gözümün önüne. Yıkıcı bir andı.
Unutamadığım bir görüntü de bir filme ait. Ekrem Bora, merhum Necdet Tosun'u kalorifer dairesinde usturayla öldürüyordu. O kadar korkmuşum ki; sonra ne zaman Ekrem Bora'nın oynadığı bir film görsem ‘‘Çıktı acımasız katil’’ dedim kendi kendime. Artık demiyorum ama... Ekrem Bora'ya da hürmetlerimi sunarım, hakikaten büyük oyuncu.
Mahalle arkadaşlarımla toplu halde ısrarcı bir köpek tarafından uzun bir süre kovalanmamız var sonra. Hayır, köpek kovalar, sonra durur di mi? Yok arkadaş, bu taktı kafaya ‘‘Birinizi ısırmadan durmam’’ diye.
Hem kaçıyoruz, hem hálá geliyor mu diye arkamıza bakıyoruz. Sonunda Kıl Selim dönüp köpeğe havlamıştı. Niye böyle bir şey yaptı, nasıl aklına geldi bilmem ama hayvan korkup kaçmıştı.
Diyeceksiniz ki, hiç meşhur insan filan görmedin mi sen hayatında. Kendimce gördüm tabii. Ama en fazla iz bırakanı Kenan Evren'di.
Daha sonra muhabirlik yaparken çok karşılaştım ama ilk karşılaşmamız -tabii kendisi hatırlayamaz normal olarak- unutulmazdı.
Sene 1982 veya 1983. Kenan Evren paso okul ziyareti yapıyor. Bizim okula da gelmişti. Hepimizi dizdiler bahçeye. Kenan Evren'den önce müdür denetliyor.
Tembih etmişler ‘‘Spor ayakkabı giymeyin’’ diye ama benim öğleden sonra basketbol idmanım var. Üşendiğim için spor ayakkabı giydim yine arada kaynarım diye.
Müdür gördü, fırçaladı ve arka sıraya yolladı. Neyse, Kenan Evren geldi, denetlemeye başladı. Benim önümdeki çocuğun karşısına dikildi ve aradan beni süzdü ve gözleri ayakkabılarıma takıldı.
Sonra başını kaldırdı ve bana baktı. Yanımdaki arkadaşa göre o an hakikaten bir patlıcan tonunu tutturmuşum. Bir şey demedi, yürüdü gitti.