Timsahın sol gözü

ÖNCE yeni öğrendiğim ve bayıldığım hikâyeyi aktarayım, sonra kaynağımı açıklayacağım:

“Büyük İskender bir kez daha sonuçları hesap edilemez bir karar almanın arifesindedir.
Geleceği kesin olarak haber veren bir kadın var diye anlatmışlardır ona. Sanatını kendisine de öğretsin diye kadını çağırtmış.
Kadın büyük bir ateş yakılmasını ve çıkan dumandan kitaptan okur gibi geleceği okumak gerektiğini söyler.
Ancak fatihi uyarır: Dumana dikkatle bakarken ne olursa olsun, bir timsahın sol gözünü aklının ucundan geçirmemelidir.
Olsa olsa sağ gözünü düşünebilir icabında, ama sol gözünü asla!
Bunun üzerine İskender geleceği öğrenmekten vazgeçer.
Neden?
Çünkü sizi bir şeyi düşünmekten kaçınmaya zorladıklarında, o şeyden başkasını düşünemez olursunuz.
Yasak mecburiyet doğurur.
Timsahın o sol gözünü düşünmemek mümkün değildir hatta.
Hayvanın gözü hafızanızı, zihninizi ele geçirmiştir.”
* * *
Beni hem çok mutlu hem çok sinir eden bir kitap okuyorum. Kitaplar üzerine bir kitap.
Bu küçük hikâye de o kitaptan.
Adı yeterince manidar zaten: “Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın” (Can Yayınları, Kırkmerak Serisi, Çeviren: Sosi Dolanoğlu.)
İki büyük entelektüel, çağımızın en parlak yazarlarından Umberto Eco ve sinemacı Jean-Claude Carriere, Jean-Philippe de Tonnac’ın yönettiği uzun bir muhabbete oturmuşlar.
İkisi de kitaplar konusunda birer derya, birer umman. Bu ikiliyi yola çıkaran soru “Kitaplar biter mi?”
Okuyucuyu da peşlerine takıp oradan oraya savruluyorlar.
Sinir olmak ve mutlu olmak da sayfalar ilerledikçe kanınıza ortak bir şekilde karışıyor.
Eco’nun kütüphanesini mi kıskanacaksınız, hafızasında biriktirdiği anekdotlara mı hayranlık duyacaksınız?
* * *
Ama önce yola çıkış sorusunun cevabına bakalım.
Kitaplar elbette bitmeyecek.
Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, önerdiği yenilikler ne kadar akıl çelici olursa olsun, söyleşide verilen örneği tekrarlamak gerekirse “kaşıktan daha mükemmel bir kaşık formatı” bulamayacağız.
Teknolojinin nimetlerinin hakkını da veriyor elbette iki usta.
Ama mesela şu hatırlatmayı da yapıyorlar: “Migne’nin ‘Patrologia latina’sı (Latin Kilise Babaları’nın Toplu Metinleri, 221 cilt!) CD-ROM olarak, yanlış hatırlamıyorsam 50 bin dolara satışa sunulmuştu...”
Bugün CD-ROM’u hatırlayan, kullanan kaldı mı Allah aşkına?
O CD-ROM’a 50 bin dolar vermiş büyük kütüphaneler, müzeler; artık kendisi de müzelik hale gelmiş CD-ROM okuyucu alet edevatı yaşatmak zorunda.
Tabii CD-ROM kullanıp bakmak isteyen kaldıysa!
* * *
DVD de kaçınılmaz olarak elektronik araç/gereç/format çöplüğünü boylayacak, emin olun tablet bilgisayarlar da.
Teknoloji eskiyi kovacak, yenisini koyacak önümüze sürekli olarak.
Son 15-20 yılda artan bir hızla neler geldi neler geçti bir hatırlayın lütfen...
Söyleşinin bir yerinde Eco, “Foucault’nun Sarkacı”nın ilk versiyonunu kaydettiği disketleri bulamadığını söylüyor ve zamanında bir daktilo kopyası çıkarmamış oluşuna hayıflanıyor mesela.
Carriere de Belçikalı bir sinemacı dostunun evinin mahzeninde çeşitli dönemlerde kullandığı 18 farklı bilgisayarı korumak zorunda kaldığını söylüyor.
Sadece o bilgisayarlar hayatta kalmayı başarırsa ulaşılabilecek bilgileri koruyabilmek için bir nevi teknoloji anıt mezarı kurmuş yani.
Eco da bir bilimkurgu hikâyesini hatırlatıyor:
“Pentagon gelecek yüzyılda, bizim adımıza sadece bilgisayarların düşündüğü bir toplumda, çarpım tablosunu ezbere bilen birini keşfediyor. Askerler onun bir dâhi olduğunu, savaş zamanında dünya küresel bir elektrik kesintisine kurban giderse, çarpım tablosunu bilen bir adamın kurtarıcı olacağına kanaat getiriyor...”
* * *
Bu harika kitabı, harika veya dandik(!) bütün kitapları ayırt etmeksizin sevenlere öneririm.
Kapağında Nietzsche’den alıntılanan sözde olduğu gibi “Neşeli bilgi” var kitapta.
Benim aklım ise hâlâ timsahın sol gözünde...
Kitaplı pazarlar dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları