Paylaş
HARARETLİ bir tartışma içindeyiz. Tartıştığımız mesele her zamanki gibi dünyanın kalan kısmını zerre kadar ilgilendirmiyor. Ama biz ilgileniyoruz ya, yeter işte. Türkiye'nin entelektüel mirasına katkıda bulunacağımıza gönülden inanarak başladığımız tartışmanın başlığı şu: Angelina Jolie de bizim türümüzden mi, yani bir insan mı?
Angelina Jolie bir insan olamaz
Gone In 60 Seconds'ı izlemişiz ve Angelina Jolie'nin insan olmadığını, laboratuar ortamında yaratıldığını düşünüyoruz. Babasının Jon Voight olduğu söyleniyor ama bence yalan. Arkadaşın yatarcısının gizli projelerde çalışan bir genetik mühendisi olduğundan adım gibi eminim. Yani eğer Angelina Jolie insansa, mesela ben o türe ait olamam gibi geliyor.
Tam bu abuk muhabbeti derinleştirmişken (Artık geyiğin boynuzunun uzunluğuna bağlı olarak ne kadar derinleştirilebilirse işte...), arkadaşımın cep telefonu, Ayna'nın ‘‘Ceylan’’ şarkısının melodisiyle çalmaya başladı. İrkilmişim. Hatta irkilmekle kalmamışım, gözümün önünde biri kör bıçakla doğranıyor gibi bakmışım. Görenler öyle söylüyor.
Arkadaşım bostan patlıcanıyla aynı rengi aldı anında. Meğer yeğeni sürekli melodi programına girip çaktırmadan böyle sürprizler yapıyormuş. Hemen belirteyim, gerekli durumlarda çocuklara şiddet uygulanmasına kesinlikle karşı değilim.
Kıro cep telefonu sinyali
Başı önüne eğik vaziyette, ‘‘Haydi kalk gidelim bu diyardan’’ dedi. Ben ‘‘Ya dünyanın sonu değil, bak benimki de Love Story gibi çalıyor, ne kadar kıro’’ diye teselli edeyim dedim ama olmadı. Delikanlı yüreği işte, kırıldı mı onarılmıyor.
Hem zaten kalkalım deme sebebi de başkaymış. Tekno Festivali'ne gidiyormuşuz.
Yani ekmek parası uğruna her gün Güneşli'ye gidip geliyoruz ama normal şartlarda hiçbir güç beni cumartesi gecesi Maçka'dan Yeşilköy'e götüremez. Tabii bu benim fikrim. Arkadaşımın fikri ise götürülebileceğim doğrultusunda. Haklı çıktı.
Mydonose Showland'e vardığımızda saat 10.30 filandı. J&B Dans ve Techo Festival, 13.00'te başlamış ve devam ediyor. Kapıdan girerken boynumuza bir dalgametre taktılar. Dalgametre dediğim şeyde, üç ayrı sahnenin programı, bir de festival alanının krokisi var. Tam benim gibi takıntılı adamlara göre yani. Ben tutturdum ‘‘Haydi festival alanını keşfe çıkalım’’ diye. Arkadaş ‘‘Sen hakikaten zavallısın’’ gibilerden baktı ve kolumdan tuttuğu gibi direkt içeri sürükledi.
Sanırsın Elton John
Bir süre Talvin Singh'in önünde tapındık. Adam 2 saat filan süper bir set çaldı. Sonra gittik Ken Ishii'ye tapındık. Jim Masters, David Holmes, Roger Sanchez, Basement Jaxx filan, modern alemlerde kimler varsa dünya gözüyle görmüş olduk. Benim favorim Jimi Tenor oldu. 1970'lerdeki Elton John gibi giyinip çıkmış sahneye. Adam hakikaten balataları sıyırmış. Ama ne güzel çaldı anlatamam.
24 saat dans etmek her yiğidin harcı değil. Zaten dans etmeyi beceremeyenlerdenim. Durduğum yerde sallansam bile ortaya korkunç bir görüntü çıkıyor. O yüzden yorulunca bir kenara çekilip milleti seyretmeye başladım.
Önce yakın çevremi kolaçan ettim. Baktım Türk medyası ‘‘zemin etüdü’’ aşamasında. Herkes bir mindere oturmuş durum değerlendirmesi yapıyor. Fikrimi çalmışlar gibi hissettim, içim buruldu hafiften. Ama ne yapacaksın işte... Tam böyle bir minder bulup tahlil pozisyonuna geçmiştim ki, gökyüzünden yanı başıma biri düşüverdi. Laf olsun diye değil, hakikaten kafa üstü yere doğru geldi geldi, sonra hooop kayboluverdi. İşin daha da garip yanı, düşen ve kaybolan insanı tanıyor olmam.
‘‘Daha bir kadeh bile içmedim, bir tuhaflık var bu işte’’ dememe kalmadan iş anlaşıldı. Tam Bungee Jumping tezgahının yanına oturmuşum.
Nereden çıktı bu insanlar?!
Neyse işte. Değerli basınımızın iki yıl önceki ilk Techo Festival'in ardından son derece derin ve başarılı bir tahlilin ardından attığı ‘‘Nereden çıktı bu insanlar?’’ başlığında kastedilen herkes yine oradaydı. ‘‘Marjinal’’ kesim, -yine beylik deyişle- ‘‘Adeta kendinden geçercesine dans etti’’ vesaire. Herkes güzeldi. Türkiye'nin en parlak genç insanları bir arada canlarının istediğini yaptı. O kadar yani...
Bir ara arkadaşım kafayı insanların güneş gözlüğü takmalarıyla bozdu. ‘‘Gözleri mi rahatsız?’’ diye sorup duruyor. Sonunda yardımsever bir insan sorulardan bıktı ve bana hiç de inandırıcı gelmeyen bir açıklama yaptı... Işık düzeni sürekli ultraviyole yolluyormuş bünyeye. Olaya hakim insanlar da, gözleri zarar görmesin diye güneş gözlüğü takıyorlarmış. Yersen tabii...
Paylaş