Sportif detoks işlemleri

Bu sene olimpiyat boyunca orada olacak bir arkadaşıma yancı yazıldım. Olimpiyatların büyük bölümünü evde, birazını da Londra’da seyredeceğim. Sportif detoks işlemlerimi tamamladıktan sonra gelsin Melemol, gitsin Mtadyum Mateşi.

Haberin Devamı

İki lig arasında bayram olur mu? Bu sene denk geldi oldu, oluyor, olmaya da devam edecek.
Avrupa Futbol Şampiyonası’nı da devre dışı bıraktıktan sonra futbolun dışındaki alanlara, sporun güzelliklerine deplase olmak bir nevi ’sportif detoks’ yapmak için gerekli şartlar oluştu bu yaz.
2012 yaz aylarını ‘über lig’imiz başlamadan önce spora iman tazelemek için bir fırsat olarak değerlendirmek gerekiyor.
Zaman ve zemin uygun, organizasyonlar şahane...
Uzun bir zamandır ilk kez lig özlemiyle yanıp tutuşmadan bir yaz geçiriyorum.
Geçen sezonun kazananı da kaybedeni de yıpratan ortamının bunda etkisi büyük elbette.
Mahallede maç yapan çocukların (hâlâ böyle bir mahalledeyim neyse ki) topu önüme yuvarlansa “Abi, ortalasana” deseler, “Yok ben almayayım; Yıldırım Demirören ortalasın...” diyecek kadar ruhum çekilmiş vaziyette tamamlamıştım sezonu.
Canım futbolla ilgili herhengi bir aktivite kaldıracak değildi ancak devreye Avrupa Kupası girdi.
Onu da heyecanlardan heyecanlara savrularak seyrettim desem yalan olur açıkçası.

Haberin Devamı

ASIL GÜZELLİK TOUR DE FRANCE

Neyse ki bezmiş ruhuma sporun diğer dalları kucak açtı.
Önce Roland Garros ve Wimbledon ile eski dostum tenisin gölgesine sığındım.
Harika maçlar seyrettim. Güzel insan Federer’in yeniden 1 numara oluşuna şahitlik ettim, o bile yeter.
Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda atletlerimizin başarılarıyla çift kaymaklı ekmek kadayıfına dönüşen süreç iyice coşmamı sağladı, yüzüme renk geldi.
Şu sıralar Barcelona’dan Dünya Gençler Atletizm Şampiyonası’yla atletizm dengemi koruyorum.
Arada snooker filan çıkıyor, sağolsun dünya spor alemi hiç yalnız bırakmıyor...
Ama asıl güzellik Fransa Bisiklet Turu, yani Tour de France...
Yıllar önce Tour de France seyrettiğimi gören Topesto biraderim “Yav, sen bisiklete binmeyi bilmiyorsun, niye seyrediyorsun bunu?” diye sormuştu.
“Kuleden atlamayı bilmem ama kule atlama seyrederim, buz üstünde ayakta kalamam ama curling seyrederim, ıstaka versen çuhayı yırtarım ama snooker seyrederim...” diye cevaba başlayınca “Özetle ‘Sana ne?’ diyeceksin galiba” demişti.
Tour de France’ı niye seviyorum, klasik cevaplarla sıralayayım.
Birincisi televizyondan seyredilebilecek en estetik spor etkinliği; manzaralar şahane.
İkincisi anlatım çok güzel. Eurosport’ta Caner Eler kardeşim sadece mücadeleyi anlatmıyor; hangi şatoda kim yaşamış, o şatonun müştemilatında hangi yazar hangi klasiği yazmış, yanı başındaki bağda hangi üzüm yetişirmiş, o mağarada ne varmış, bu tepeden kim atlamış, şu sahile İkinci Dünya Savaşı’nda hangi birlik çıkmış hepsini anlatıyor.
Üçüncüsü elbette mücadele. İnsanoğlunun iradesinin ve bedensel gücünün sınırlarını test eden etaplar.
Aşılması güç dağlar, inilmesi -hele o süratle- mangal gibi yürek isteyen yollar, yardımlaşma ve rekabetin harmanlandığı bir sportmenlik destanı...
Öğleden sonra işlerimi tamamlayıp kendimi ‘Tour’a göre ayarlıyorum ve her gün bir başka büyük macera seyrediyorum...

Haberin Devamı

EN GÜZEL HADİSE OLİMPİYATLAR

Yazın en güzel hadisesi için gün sayıyorum bir yandan da... Olimpiyat ufukta belirdi.
Bu sene takım sporlarında da Türkiye’yi seyredecek olmak ayrı bir mutluluk kaynağı.
Ama sadece bu değil...
Atletizm ve yüzme başta olmak üzere sporda, sporculukta en iyileri seyredecek olmak yeterince heyecanlı zaten.
Londra 2012’nin yeni rekorlar, yeni kahramanlar, yeni efsaneler yaratacağı umuduyla beklemek yeterince güzel.
Bir de hiç yerinde olimpiyat seyretmişliğim yok.
Bu sene olimpiyat boyunca orada olacak bir arkadaşıma yancı yazılıp 3-4 gün olayları yerinde izlemek üzere önlemlerimi (uçak biletimi demek istiyorum) aldım.
Büyük bölümünü evde, birazını da Londra’da seyredeceğim.
Sportif detoks işlemlerimi tamamladıktan sonra gelsin Melemol, gelsin Mtadyum Mateşi, gelsin Melemole...
Umurumda olmaz.
En azından birkaç hafta!..

Yazarın Tüm Yazıları