Sinan Çetin mahallene sahip çık

Eskiden TRT’de Alman köylerinin yarıştıkları bir hadise yayımlanırdı.

Genellikle bir havuz etrafında cereyan eden "über-kıro" ve fakat aynı zamanda özellikle çocuk seyirciler için "über-eğlenceli" bu yarışların ruhunu yaşatmak için televizyon dünyası büyük çaba gösterdi.

TRT, çeşitli tatil köylerinde kopyalama çalışmaları yürüttü, başarılı oldu veya olamadı, işin o kısmını bilemem. "Büyüdün diyorlar, artık ilgilenmemek durumundayım" yaşıma ermiştim.

*

Bu yarışların ortak noktaları, katılımcıların denge konusundaki özgüvenlerini sarsmasıydı. Havuzda yarışıyorsan armut gibi suya düşersin, halat yarışmasıysa popo üstü yere oturursun.

Yani başarısızlığın kahkahalarla karşılandığı modern bir arenada, kendini üzümlü kek durumuna düşürüp durursun. Eğlendikten sonra bence problem yok...

Şimdi durup dururken bu yarışma türü niye aklıma geldi, işin o kısmını aydınlatalım.

*

Eurosport 2’de "Viking" diye bir ’sporumsu’ yayınlanıyor. Kuralları basit, yarış parkuru dertlerle dolu bir yarışma türü.

Özel olarak dizayn edilmiş dev bir parkur oluşturuluyor.

Yarışmacının amacı, yol boyunca oluşturulan suni engelleri en çabuk şekilde geçip bitiş noktasına ulaşmak ve çalışmakta olan kronometreyi durdurmak.

Engeller birbirini takip edecek şekilde tasarlanmış. Mesela dönmekte olan dev bir topacın üstünden koşarak geçiyorsunuz, bir kalastan geçerken üzerinize çuval yağdırılıyor, Tarzan Abi gibi ipleri tuta-bıraka bir yerlerden uçuyorsunuz...

Bu arada düşerseniz, aşağısı havuz veya ağ... Seyirciler çok eğleniyor, çoğu Asyalı yarışmacılar işi epeyce ciddiye alıyor.

Seyretmesi çok zevkli bir hadise çünkü herkes düşüyor. Ve aksini söylemek kolay olsa da biri düştüğünde güleriz.

*

İnsanoğlu bildiğimiz manadaki medeniyete doğru adım adım ilerlerken, toplumsal barışı inşa etmek için yazılı olmayan bazı kurallar da oluşturmuş. Mesela "Düşene gülünmez!" denir.

Ama komiiik!

Epeyce düşmüş biri olarak en azından kendi düşmelerime çok gülmüşümdür. Kendine gülünce de bir başkasının düşüşüne gülme hakkını otomatik olarak kazandığını düşünüyorsun.

Fakat herkes düşüşü konusunda aynı espri anlayışına sahip olmuyor.

*

Lafı böyle bir mevsim salatası kıvamına getirdikten sonra, Viking’i, Alman köylerinin engel zararlısıyla şanlı mücadelesini filan bir kenara bırakıp sadede gelelim...

Topesto’da buluşacağız. Elemanın evde CD çalan alet artık sadece kapağı istediği zaman açan istediği zaman kapatan türden. Uygun bulduğu CD’yi çalan, hoşuna gitmeyeni, "Moralim bozuk, sevmiyorum bu albümü. Börk!" şeklinde çıkartan diskçalar işte. Herkes bilir!

Bu sebepten evden çıkarken portatif disk döndürgecini, bazı CD’leri, Topesto’ya söz verdiğim Teks’leri filan yüklendim.

Topesto, Cihangir’in Sinan Çetin Mahallesi’nde oturuyor. Böyle bir mahalle yok tabii. Fakat Sinan Çetin’in gayrımenkul atağı sonrasında halk kendi arasında böyle bir tabir kullanıyor.

Neyse, yürüyerek gideceğim. Gümüşsuyu’ndan aşağı bırakıyorum kendimi. Kolay!

Aksi bakkaldan aysti ve ıvır, bira ve zıvır şeklinde alışveriş yapıp yükümü ağırlaştırıyorum.

Poşetle yürümeyi sevmem, poşetle yürürken telefonumun çalmasını hiç sevmem. Topesto arıyor: "Evde peynir yok!"

"Ne var abi? Bende de bitti peynir. Ben seni mi arıyorum peynir diye? Bakkalı arıyorum!" noktasına çekmedim konuyu. Aksi olmayan ama iyi peynir de bulundurmayan Cihangir bakkalında peynir sorunsalını hallettim.

Sinan Çetin’in Plato’sunun arka sokağına doğru kıvrıldım, köşeyi döndüm, top oynayan çocukları gördüm. Top bana doğru gelmekte.

Ellerimdeki torbalara tamamen hakim olduğumu, bir denge problemi çözmek zorunda kalmayacağımı düşünerek topa doğru uzanıyorum.

Topu şöyle bir havalandırıyorum sektirecek gibi. Fakat bu sırada kendi eksenim etrafında dönmeye başladığımı fark ediyorum. Topu sektirdiğimde mahallenin çift numaralı binalarına bakıyordum, topla yeniden buluşmayı umduğum sırada ise çatı saçakları manzarası hakimdi duruma.

Düşme aşamasında, dengeyi sağladığınızı ve yırttığınızı düşündüğünüz birkaç milisaniyeyi ben de yaşadım.

Fakat sonra huzur içinde, tahminimce Teks ciltlerini denk getirecek şekilde çantanın üstüne oturdum. Mahallenin çocukları için büyük eğlence tabii.

Herhangi bir zarar yok, paçam bile çamurlanmadı fakat çoluk çocuğun gözünde "Hippi saçlı bi abi, mahallede popo üstü oturdu" pozisyonuna yerleşmek de yeterince komik.

Sözüm sana ey Sinan Çetin! Mahallene sahip çık!

Islak zeminde top oynanmasın, çocuklara top sahası yapılsın, çanak çömlek patlamasın!

Bence "Viking"in laneti dürttü beni çok güldüğüm için ama olsun, ben sorumlu bulmuşum kendimce yakasını bırakmam.

Hürmetler...
Yazarın Tüm Yazıları