BRUGGE'de hava durumunun insanoğluyla kafa bulduğu bir gün yaşıyorum. Bir anda yağmur bastırıyor mesela, sonra hop güneş açıyor, arkadan donk diye rüzgar kafanıza kafanıza vuruyor.
Böyle meteorolojik bir bunalımın eşiğinde sürükleniyorum Brugge'ün daracık sokaklarında. Havanın açtığı bir anda ileride bir kalabalık dikkatimi çekiyor.
Vakit o gün itibariyle harcanması gereken bir kavram. Enteresan bir hadise var mı diye kalabalığa doğru yöneliyorum. Gezinti teknesi kuyruğuymuş...
Öyle armut turist gibi gezmeyi sevmesem de, dediğim gibi vakit ‘‘Harca beniiii... Harca beniiii...’’ diye bağırıp duruyor.
Ben de kuyruğa giriyorum. Sıram geldiğinde hayatımda gördüğüm sayılı fena bakan insanlardan biri olarak hatırlayacağım hanımefendiden bilet istiyorum...
Bilet 5.20 Euro. 10 Euro'luk bir banknot ve 20 Euro Cent uzatıyorum. Maksat yuvarlak hesap olsun. Versin 5 Euro'luk banknotu ve bileti, bir daha görüşmeyelim. Ama olmuyor. Bu kadın da düğümleniyor.
Arkadaşlar ‘‘Medeniyetler çatışması’’ diye bir şey var hakikaten. Para üstü hesaplamak konusu Doğulularla Batılılar arasında en büyük meselelerden biri olarak yaşamakta ve gördüğüm kadarıyla daha da çok yaşayacak.
Kadın suratıma ‘‘10 Euro'yu anladım da, 20 Cent'i niye verdin’’ gibilerden bakıyor. Onun bütün sistemi 10 Euro'yu alıp, 4.80 Euro geri vermek üzerine kurulmuş. Anlamıyor böyle bir Doğulu pratik yaklaşımı.
Kadına elimle ‘‘5’’ yapıyorum. O sırada ya kadın da elini ‘‘5’’ yapıp ‘‘Çak!’’ derse diye hafif bir panik de yaşıyorum. Sonra bu manzarayı gözümde canlandırdım ve güldüm hatta.
Uzatmayalım... Kadın sisteminin sarsılmasından hiç hoşlanmadığını yüz ifadesiyle net bir şekilde anlatıyor. Sonra da gözümün içine baka baka cart diye yırtıyor koçandan bileti.
* * *
Tekne 20-25 kişi kapasiteli bir şey. Sırayla binmeye başlıyoruz. Karşımda oturan çift, fotoğraflarını çekmemi istiyor. Ben diyorum ki, ‘‘Daha kalkmadık şirinler. Bekleyin iki dakika sonra muhakkak çıkar bir enteresan eski bina... Öyle sabitleriz sizi fotoğraf karesine...’’
Israr ediyorlar çekmem için. ‘‘Peki’’ diyorum. Tekne kaptanının bacaklarının önünde poz vermiş oluyorlar. Bu fotoğrafı eşlerine dostlarına nasıl açıklarlar bilemem. ‘‘Bak bu ben, bu eşim, bu da bizi Brugge kanallarında gezdiren kaptanın bacakları’’ diyecekler herhalde. Amaan, bana ne canım?..
Teknenin kaptanı multifonksiyonel bir kişi. Hem gezdiriyor, hem de bilgi veriyor. Fakat bir sakat yönü var ki; o da espri yapmaya çalışıyor.
Espriler şöyle: ‘‘Solda görmüş olduğunuz bina, bir bira imalathanesi. Brugge'ün en iyi biraları üretiliyor burada. Ama üretimde kanalın suyunu kullanıyoruz ve biraları yurt dışına satıyoruz...’’
Yani kanaldaki su kirli ve teknedekiler yabancı ya... Bu espri oluyor.
Ben kaptan olsam nasıl espri yapardım diye düşündüm. Hiçbir şey gelmedi aklıma. Adama hak verdim bir yerde...
* * *
Şakacı Kaptan bir ara tekneyi durduruyor ve ‘‘Bakın’’ diyor. İşaret ettiği yere bakıyoruz en turist halimizle ve bir şey göremiyoruz. ‘‘Şu gördüğünüz pencere, dünyanın ilk penceresidir...’’
İçimden sağlam bir ‘‘Hadi len!’’ çekiyorum, ‘‘nereden biliyorsun?..’’
Ama bu ciddi ciddi anlatıyor. Yahu, bugüne kadar gittiğim bütün şehirlerde ‘‘Dünyanın ilk/en büyük/en küçük vs. birşeyine’’ muhakkak rastladım. Meydanı boş bulan sıkıyor palavrayı.
‘‘Şu gördüğünüz kiremit, dünyanın ilk kiremitir... Bu armut var ya bu armut, dünyanın en büyük armutudur...’’ Her kentte muhakkak rastlıyorum böyle bir hikayeye. Anlamsız!..
Tam sakin sakin ilerlerken, Kaptan Sempati Yumağı ‘‘Aha!’’ diyor, ‘‘İşte ilginç bir şey...’’
Kaptan'a güvenimiz sarsılmış bir kere ama ne yapacaksın, ‘‘İlginç bir şey’’ dediği yöne doğru bakıyoruz.
Aha! Hakikaten ilginç. Yani sizi bilmem ama, ben iki varil ve üç kalastan oluşturulmuş iptidai bir tekneyle Brugge'de kanal gezisine çıkmış iki Bob Marley havası verilmiş beyaz, bir kırmızı kafalı punk ve kendini Greenpeace bayrağına sarmış bir kıza ilginç derim.
Bağırmaya başladılar bizi görünce... Meğer Brugge ormanlarını kesiyorlarmış. bunlar da protesto ediyormuş. Altlarındaki teknemsi şey o kadar dandik ki, suya düşmeleri an meselesi. Ama biz uzaklaşana kadar baktım düşmediler. Aferin çocuklara...
Tekne turunun giderek sıkıcı bir hal almaya başladığı anda, turun en sessiz duran adamı olayı patlattı.
O dakikaya kadar kendi halinde oturan, rehberi hayranlıkla izleyen sessiz insan, bir anda ayağa kalktı ve ‘‘Sağda durur musunuz? Ben inmek istiyorum’’ dedi. Kaptan şaşırdı tabii. ‘‘Tekne turu lan bu! Brugge-Ooostende dolmuşu mu?’’ gibilerden baktı adama.
Ama sessiz adam oturmadı. Kaptan da harbi bir insanmış, sağa çekti. Adam indi ve yürümeye başladı.