Şiirler, hırsızlıklar, büyük ayıplar

SORU şu: “Şair mısra çalar mı?”

Haberin Devamı

Cevabı bulacağımız anekdot ise, bu “Olur mu canım öyle şey?” dedirtecek türdeki soruyu gülümseyerek anacağımız türden.

Ahmet Oktay tarih düşmemiş ama büyük ihtimalle 1950’li yıllar, bilemediniz 1960’lı yıllar olmalı.

Ankara’da bir dönem müdavimleri arasında yazar-çizer tayfasının da bulunduğu Özen Pastanesi’nde bir grup entelektüel sohbet ediyor.

Ahmet Oktay’ın yanı sıra İlhan Berk, Necati Cumalı, Oktay Akbal ve Kenan Harun var masada.

Sohbet pastane çıkışında Çankaya’ya doğru yürürlerken de devam ediyor, birbirlerine şiirlerini okuyorlar.

Gruptaki “ağabeyler” Ahmet Oktay’a “Hadi bakalım sen de oku” diyorlar.

Genç adam güvendiği bir şiirini okuyor:

“Daha belalı değil

sokak muharebeleri

seni sevmekten...”

Şiir beğeniliyor, genç şair de gururlanıyor haliyle.

Ancak...

Haberin Devamı

Ertesi ay bir edebiyat dergisinde bu şiir İlhan Berk imzasıyla yayınlanınca Ahmet Oktay haliyle bozuluyor.

İlhan Berk’in ilk mısra hırsızlığı” değilmiş bu.

Meğer Ülkü Tamer’in de başına gelmiş, hatta Tamer ilan vermiş “Bundan böyle şiirlerimi İlhan Berk’e okumayacağım” diye!

Peki bu hadise aralarını bozmuş mu?

Ahmet Oktay, Berk’in bu konudaki eleştirilere gayet rahat bir şekilde “Şair mısra çalar” diye cevap verdiğini aktarıyor.

Bu anekdotu okuduğum “Gizli Çekmece”nin sayfalarında beraber bir fotoğrafları da var. Ahmet Oktay sevgiyle anıyor bu hırsızlık meselesini.

İlhan Berk’i 1990’larda, Beyoğlu’nda takıldığımız mekânlarda, çoğunlukla Lale Müldür’le buluşmak veya tek başına oturup etrafı incelemek için geldiği Kaktüs Kahvesi’nde görürdük.

Yüzündeki “muzip çocuk” ifadesi, bu minik “suçları” nasıl affettirebildiğinin kanıtıydı...

Bu tatlı anekdot zaten çok sevdiğim rahmetli İlhan Berk’i biraz daha sevmemi sağladı bile diyebilirim.

Ahmet Oktay’ın dördüncü baskısı yapılan “Gizli Çekmece”si hem edebiyat hem de basın dünyasından anılarını topladığı bir kitap.

Yıllardır ihmal ettiğim bu kitabı Ahmet Oktay gibi yolu medyadan ve edebiyattan geçen Refik Durbaş’ın “Şiirin Gizli Tarihi”yle beraber okudum.

Refik Durbaş da yaşadıklarını, anlatılanları veya okuduklarından derlediklerini rengârenk, düzyazıda şiir ritmi içeren üslubuyla anlatıyor.

Haberin Devamı

Gülümseten, şaşırtan, üzen, “Vay be!” dedirten bir anılar galerisi, edebiyat tarihi kolajı...

Refik Durbaş’ın kitabı sayesinde öğrendiğim şu hadise gibi hayal kırıklığı yaratanlar da var elbette...

Nâzım Hikmet cezaevindeyken artık gözleri görmeyen annesi Celile Hanım, oğlunun serbest bırakılması için başlattığı imza kampanyasına destek için Galata Köprüsü’ndedir.

Önünden akıp giden kalabalığın arasındaki Yahya Kemal, Nâzım’ın affı için bir imza vermeyi çok görür.

Hadiseyi asıl üzücü kılan, imza vermeyişini daha da “ayıplı” kılan Celile Hanım’la Yahya Kemal’in “hukukudur”...

Yahya Kemal’le Celile Hanım bir dönem şiddetli, büyük, kıskançlık krizleriyle harmanlanmış bir aşk yaşamıştır.

Haberin Devamı

Bir ara evlenmeyi düşünmüşlerdir, oturacakları ev bile hazırlanmıştır ancak Yahya Kemal bu evlilikten kaçar, kaçma nedenini de Yakup Kadri’ye şöyle açıklar:

“Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim? Sonra herkes bana ne der? Ne gözle bakar?”

Refik Durbaş, Yahya Kemal’in Vâlâ Nureddin’le içtikleri bir gece “Nâzımcığım hapiste...” diye ağlamış olduğunu da not düşüyor.

Hal böyleyken bir imzayı esirgemekten öte bir hal alıyor işte “büyük şairin” ayıbı.

Mısra çalsaymış daha iyiymiş...

İki kitabı da edebiyat ve basın tarihini farklı bir şekilde okumak isteyenlere öneririm. Edebiyatın ötesinde, insanın karakterine dair pek çok ipucu bulacaksınız...

Haberin Devamı

(Gizli Çekmece, Ahmet Oktay, Doğan Kitap, 2017)

(Şiirin Gizli Tarihi, Refik Durbaş, Doğan Kitap, 2016)

Yazarın Tüm Yazıları