Paylaş
Medeniyetlerin doğup öldüğü, en kudretinden sual olunmayacak kavimlerin bile zamana, şartlara yenik düştüğü bu topraklarda birlik içinde ayakta kalmanın güçlüklerini bilen bir toplumuz.
Bu bilgi birikimi, her zaman eski hataların tekrarlanmasına engel olmayı başaramıyor...
Bu bilgi birikimi, toplumun kriz yüklü fay hatlarını rahatlatmak veya mağduriyetleri gidermek için kullanacağı enerjiyi polemiklerde harcamasına engel olamıyor.
Bu bilgi birikimi, sağlıklı bir demokrasiden eğitim kalitesine kökleri çok eski zamanlara, çok derinlere dayanan problemleriyle yüzleşmesini tam olarak sağlayamıyor.
Ama burası bizim, benim, onun, senin cumhuriyetin; umudunu hiç kaybetmeyenlerin kurduğu bir cumhuriyet...
Bu kadar yaralı bir toplumun, radikalliğe saplanmışlar dışında görüşü ne olursa olsun hiçbir kesiminin laf ettirmeyeceği, üstüne titrediği bir ortak değer olarak görmesinden dolayı güzel bir cumhuriyet...
Hatalarıyla, günahlarıyla, kırdıklarıyla bir gün hesaplaşmasını bitirdiğinde daha da güzelleşecek bir cumhuriyet.
Bu güzel cumhuriyet, bu bayram senin kardeşim; ve senin, ve senin, ve senin...
Bence kutlamalısın...
Mustafa Kemal Atatürk ve vatanı kurtaran tüm kahramanlara şükranla...
VAZİYET ORTADA
DÜNYA COVID-19’a karşı yürütülen mücadelede salgını yenmek bir yana sendeletmeyi bile tam olarak başaramadı.
Alınan önlemler yaz başından itibaren “normalleşme” adımlarıyla birlikte gevşetildi ve virüs de gücünü katlamış yeniden yüklendi.
Vaziyet ortada...
Salgında ağır hasar aldıktan sonra normalleşmeye çalışan ülkeler İtalya’dan İngiltere’ye, Fransa’dan İspanya’ya yeni kapatma sinyalleri gönderiyor...
Merkel “Restoranları filan kapatalım 1 aylığına” dedi, kıta çapında şehir veya eyalet bazında karantinaya alınan yerlerin sayısı artıyor.
Fakat hayatın durması demek, herkes için ekonomik felaket demek.
“İşe gitmezsem eve ekmek getiremem/ İşe gidersem eve hastalık getirebilirim” soruları arasında ruhu ezilen kitleler ölümü göze alarak çalışmak zorunda...
Devletler için zordan da zor bir denge meselesi... Bir tarafta sistem, ekonomi ayakta tutulacak, bir tarafta halk sağlığı korunacak...
Hoş, mesela İngiltere’de yapılanlara baktığında “Hey yavrum devlete gel, hükümete gel!” demeyeceksin de ne diyeceksin.
İngiltere’de yoksulların yaşadığı bölgelerde salgın nedeniyle iki kat daha fazla ölüm kaydedilirken, tasarruf adı altında yapılan uygulamalarda ezilen yine yoksullar, yoksul çocuklar oluyor.
18 yaş altındakilerin toplu taşımadan ücretsiz yararlanama hakkı ellerinden alınırken, ihtiyaç sahibi çocuklara yapılan gıda desteği iptal edilirken, restoranlarda yemek yenmesini teşvik için vergi indirimi yapılıyor.
Hizmet sektörü sübvanse edilsin, vergisi düşürülsün, ona bir itirazım yok; ama onu yaparken çocukların gıda yardımını kesemezsin!
Bu arada tartışma sürerken iktidarın eski bakanı Owen Patterson’un danışmanlık yaptığı şirketle 113 milyon sterlinlik anlaşma imzalaması ise alçaklığın evrensel tarihine kaydı düşülecek bir kötülüktür...
Hastalık yeniden tırmanışa geçerken, kapanma veya sınırlı kapanma sinyalleri sıklaşırken, aşı umuduna sarılmış beklerken vaziyet üç aşağı böyledir...
‘YAPRAK DÖKÜMÜ’NE BİR SELAM
REŞAT Nuri Güntekin’in bu yıl 90 yaşına basan eseri “Yaprak Dökümü”, kuşaklarca el üstünde tutulmuş bir klasiktir.
Hep okunmuş, iki kere filme, iki kere diziye çevrilmiş bu roman; modern zamana yenik düşen Ali Rıza Bey ve ailesi üzerinden yaşanan toplumsal dönüşümün öğüttüğü değerleri işaret eder.
Bir süre önce sahaflardan aldığım bir ciltte, 1930 yılında roman henüz tazeyken Vakıt gazetesinde Refik Ahmet tarafından kaleme alınan bir eleştiriye denk geldim.
Bu klasik henüz yayınlanmışken “tenkit” sayfasında çıkan yazının finalini, kitabın veya dizinin hayranlarına hediye etmiş olayım:
“...Ali Rıza Bey Ailesi, bugünkü mütefessih (bozulmuş, çürümüş) cemiyetin bir minyatürü gibidir.
Reşat Nuri Bey, içtimai (toplumsal) yaprak dökümünü ağzı kıpkırmızı taze bir yara halinde gözlerimizin önüne koyuyor. Bu kitabı okurken kalbim burkuldu ve cemiyetin bünyesindeki ıstırabı kendi etimde duydum.
Yaprak Dökümü, bir teşrihhaneye (otopsi yapılan yer) benziyor. Burada beyaz masanın üzerine çırılçıplak yatırılan biziz...”
Paylaş