Selam, sevgi, mesaj

Kars’ta Hürriyet Treni’ni uğurladıktan sonra, garın dışında tezgah açıp elleriyle yaptıkları hediyelik eşyayı satan kadınlarla tanıştım.

Keçeden dünyanın en güzel "Kars Kazları"nı yapmışlar.

Eşe dosta, tatlı kedime aldım.

Yaptıkları kazların ne kadar güzel olduğunu anlatan küçük ve sıkıcı olmadığını umduğum bir konuşma yaptıktan sonra "Size nasıl ulaşılır? Bu kazlar ve yaptığınız diğer şeyler çok güzel. İstanbul’da bunları satmak isteyen insanlar olabilir" dedim.

Bir elektronik posta veya bir telefon numaraları yoktu bana verecek.

Kendi adresimi ve telefonumu verdim.

Şu ana kadar Karslı kadınlardan bir haber çıkmadı.

Ben çağrımı tekrarlayayım.

Galatasaray’daki "Mektup Kırtasiye"de arkadaşım Handan var.

Kazları anlattım, çok ilgilendi.

Eğer benimle irtibata geçerlerse, kazları ve bebekleri ve ürettikleri diğer güzel şeyleri İstanbul’a da ulaştırabiliriz.

Kars’tan birileri aracı olsun diye yazıyorum.

O güzel kazları İstanbul halkına ulaştıralım.

*

Hadise mesaj panosuna dönecek fakat bir notum daha var.

İyi kalpli bir okur, "Usta bende bu albüm çift oldu, buyur sen de dinle" diyerek Mark Knopfler’ın bir solo albümünü, "long-play" formatında postalamış.

Albümün ne olduğu çok önemli değil. Böyle bir durumda hatırlanmak yeterince şımartıcı ve sevindirici.

Bir de "plak koleksiyonerleri" için ABD’de hazırlanan dergi çıktı aynı zarftan.

Yapmam gereken zarfı kaybetmeden önce yollayan kişinin adını ve telefonunu kopyalamaktı.

Bu durumu, klasik şuursuzluğumla, zarfı imha ettikten sonra fark ettim.

Adını ve adresini kaybettiğim (kabaca Ankara’da yaşıyor diye hatırlıyorum) sevgili ve cömert okuruma bu vesileyle teşekkürü bir borç bilirim.

Ah Huysuz! Olimpiyat zamanı geldi yine, neredesin?

Yıl 2004.

Huysuz’un (Oğuz Aral, canım abim) Mecidiyeköy’deki evinde oturuyoruz.

Atina’daki olimpiyat oyunları hayal menzilimize girmiş.

Huysuz "Atina’ya gidelim, Olimpiyat’a" diyor.

Birlikte çıkmayı düşlediğimiz Berlin, Londra ve "Nüyork" seyahatlerini hatırlatıp "Biz gezme planı yapmayı gezmekten çok seviyoruz abi, bu gerçekle yaşamaya alışmamız lazım" diyorum ve başka bir öneri sunuyorum:

"Atina affedersin - büyükbaş hayvan gibi- sıcaktır şimdi. Hunter Thompson modeli, gonzo gazetecilik yapalım. Bodrum’da bir otele yerleşelim. Klimatize ortamda olimpiyat seyredip yazalım. İsteyen yüksek atlasın, isteyen üç adım beş adım takılsın..."

"Fena fikir değil fakat saçma. Bak bakalım rakı var mı dolapta?" diyor.

Olimpiyat öncesinde çekip gidiyor "Ovuz Abi."

Ne Atina kalıyor gözümde, ne olimpiyat.

Canım seyretmek bile istemiyor...



Çin’deki olimpiyat oyunları geldi kapıya dayandı.

Demek dört yıl geçmiş.

Huysuz’un niye Huysuz olduğunu daha iyi anladığım dört yıl.

Bir ara dertleşmeye Cihangir’deki parka, heykeline gidiyordum.

Heykelden nefret eden ruh hastalarından koruyamadık.

Yıktılar, yaktılar...

Şiddet karşıtı bir insanım, fakat birini yakalayıp ağzını burnunu elden geçirmeyi çok isterdim.

*

Oğuz Ağabey ben yaşadıkça bende yaşayacak. Hatırlamak için vesileye ihtiyaç duyacağımı sanmam.

Ancak yakın zamanda yayınlanan Mizahın Abisi Oğuz Aral kitabıyla ilgili bir şeyler söylemem gerekiyor.

Kitabı hazırlayan Figen Kumru ve Korhan Atay, benimle de görüşmüştü.

Kitapta benim de anlattıklarım var yani.

Söylediklerimle, anlattıklarımla ilgili bir şikayetim yok.

Görüşmeyi kabul ederken yüzde yüz memnun kalacağım bir kitap çıkacağını düşünmemiştim zaten.

Kitabı hazırlayanlarla ilgili kuşku taşıdığımdan filan değil.

Oğuz Aral gibi bir figürü kitaba sığdırmak aşılması zor güçlükleri kabul etmek manasına geliyor zaten.

*

Ancak şu noktada suskun kalmak kitabı onaylamak manasına gelecek diye korkuyorum.

Büyük maddi hatalar mı var kitapta?

Sanmıyorum. İyi niyetle derlenmiş bir biyografi.

Fakat Oğuz Aral’ın kitaptaki insan olmadığını da biliyorum.

Bahsedilmeyen bazı hikayeler, iddialı ve sağlam bir hayatı anlamayı engelliyor.

Kimsenin huzurunu kaçırmak istemem.

Oğuz Ağabey’e bunu yapamam öncelikle.

Fakat anlatılmayanlar, anlatılanla yetinme halini doğuruyor ki; bu da bana pek uymaz.

Oğuz Aral’ın hayatından pek çok acı/tatlı hikaye içeren kitabı kötülediğimi düşünmeyin.

Hayranları, sevenleri için pek çok güzellik var kitapta.

Ama maalesef Huysuz yok.

*

Bende karın ağrısı yaratan nedir peki?

Huysuz’un hem kitaptaki adam olduğunu hem de olmadığını bilmek belki.

Başka ne desem boş olacak..

Of be Huysuz! Çin’de olimpiyat vakti geldi.... Neredesin yahu?
Yazarın Tüm Yazıları