Paylaş
Koca Vali seninle bizzat niye uğraşsın diyeceksiniz, haklısınız, ben de aynı soruya cevap arıyorum zaten.
Fakat yaşadıklarım da ortada.
Filmi başa saralım.
*
2 sene önce, Eminönü yolcusuyum; kebapçı Hamdi’de arkadaşlarımla buluşacağım.
Bindiğim taksinin şoförü, kendisini “yolların kralıyım” kategorisinde değerlendiren, katır tırnağı içinde yazıyorum “uyanık” bir arkadaş.
Vız vuz akıyoruz trafikte ki, trafiğin ferahladığı saatlerdeyiz, hiç gerek yok bunca makasa, vrın vrom yapmaya.
Bir anda olanca haşmetiyle bir konvoy beliriyor solumuzda; Vali Bey’in konvoyu.
Uyanık şoförde “ambulans efekti” yaratıyor konvoy. “Yapma birader, Vali konvoyunun arkasına takılma!” demeye kalmadan konvoyun son arabasının ardına atıyor kendini.
Bir sonraki trafik ışıklarında Yunus tabir edilen arkadaşlar tarafından çevriliyoruz. Şoföre “Demedim mi kardeşim?” ifadesiyle bakıyorum ama o çoktan “Amirim, kaskının siperliğini yiyeyim, bırak beni” aşamasına geçmiş bile.
Kimlik kontrolü, “Niye takıldın konvoyun arkasına?” sorgusu arasında ben de nasibimi alıyorum yolcu olarak “Sen necisin? Ver bakalım kimliğini, bekle şöyle kenarda...”
Hiperaktif şoförün uyanıklık kalkışmasının cezasını iki saat bırakılmayarak ödüyoruz. Vali konvoyuna gönül koyuyorum; şoföre karşı beslediğim hislere ise hiç girmeyeyim...
Sonra takip ettiğim veya bizzat katıldığım çeşitli yürüyüş, toplantı vesairede gazla beslenme süreci başlıyor.
Üstüme alınmıyorum tabii! Ama Gümüşsuyu’nda otururken evde gazlanmışım, Beşiktaş’a taşınmışım evde gazlanmışım, Valideçeşme’ye gelmişim evde gazlanmışım; haliyle biraz huylanıyorum; beni mi takip ediyor bu gaz diye...
*
Sonra malum Gezi Parkı günleri, geceleri başlıyor.
Vali “Ihlamur kokuları, ağaçlar, çiçekler, böcekler” diyor gaza geliyoruz (Bu gaz o gaz değil), güvenip Park’ta seriliyoruz, kafaya kafaya gaz (Bu gaz, o gaz!) yiyoruz.
“Parka müdahale olmayacak” diyor, güveniyoruz, hoop yine gazlamaca.
Twitter’da hisli insan makamından anlayış mesajı veriyor, “Vali’ye güvenelim” diyoruz, üstümüzden TOMA geçiyor.
Yine üstüme alınmıyorum tabii ama içimde bir “Vali’ye ne yapmış olabilirim” sorusu tura çıkıyor.
Son olarak pazartesi günü Gezi açılıyor diye Taksim’e gittim.
12.30 demişlerdi, 14.30’a kadar bekledik, ziyanı yok. Uzaktan da olsa ilk kez canlı olarak gördüm Vali Mutlu’yu. Hatta giderken camı açıp el sallayınca “Bay bay!” diyerek sıcak bir mesaj da yolladım ama görmemiş olabilir.
Parka girdim, yazımı yazdım, hiç huyum olmamasına rağmen, aşırı faal sosyal medya insanı şeklinde ağaçların fotoğrafını filan çekip eşe dosta yolladım; Twitter’a “Park çok güzel, gelsenize” haberi saldım.
Bir süre sonra efendice kalktım, dolmuşa bindim, yanımda “hımlayan adam”dan sıkıldım ve cep telefonu marifetiyle Twitter’ı yokladım: Şok, şok, şok!
Park kapanmış yine.
Gelen mesajlara göre ne yalancılığım kalmış, ne “limonlu kek”liğim, ne –çok affedersiniz- “kerizliğim”!
Sanki parkı kapatan benmişim gibi dalga geçenler, öfkelenenler, yalancılıkla suçlayanlar.
Vali işi gücü bırakmış beni taca çıkarıyor, üstüme iyilik sağlık!
*
Sayın Vali Mutlu’ya sormak isterim artık, aaaa!
Nereden tanışıyoruz?
Size nasıl bir yamuk yaptım?
Bana kastınız kaç tane?
Arz ederim filan falan işte...
Paylaş