Paylaş
Ve soruları sıraladım:
1- Beni İnanç Editörü’ne bağlamayı düşünmüyorsun, di mi?
2- İnanç Editörü titri karşısında, mesela Doğaner Gönen’in kalpağını takarak yazı işlerine gelmesinden ve “Biz gâvur editör müyüz uleyn!” açılımı yapmasından çekinmiyor musun?
3- Ateist var mı gazetede bilmiyorum ama varsa onların durumu ne olacak?
4- İnanç Editörü’ne “Hocam” diye mi hitap edeceğiz?
5- Aradığımız kişi tam olarak kimdir? Entel ilahiyatçı mı arıyoruz? New Age Hippi mi bulmaya çabalıyoruz?
6- Sadetttin Hoca varken Hürriyet’te başkası fetva veremez ayrıca, direniriz! Bunu da mı hesaplamadın?
Sadetttin Hoca, Hürriyet’in efsane hocasıdır.
Gazetede işe ilk başladığımda bir çalışma arkadaşıma “Oğlum biliyor musun gazetede berber, ayakkabı boyacısı filan var kadrolu” demiş ve “O da bir şey mi kadrolu imamı var gazetenin” cevabını alıp titreyerek kendime gelmiştim.
Sadettin Hoca “kadrolu imam”ımız mıydı bilmiyorum.
Fakat yıllardır cenaze, mevlid gibi durumlarda rehberimiz hep o olmuştur.
Şu anda organik bir bağ olmasa da, çoğu acılı böyle durumlarda hep Sadettin Hoca yetişir imdada.
Hepimizi namaza durdurmuşluğu vardır bir şekilde yani!
Hürmetler hocam bu vesileyle.
Özkök 20 yıllık tarihimizde belki de ilk kez sözümü tamamlamamı bekledi (Umre sonrası bir ferahlık geldi sanırım!) ve “Berlin’e biraz erken git istersen, kafan karışmış senin” dedi.
“İnsan Kaynakları Müdürü Sancak Basa’yı aradım senden önce. CV’ler gelmeye başlamış yazınızdan sonra. Hakikaten nasıl birini arıyoruz bir İnanç Editörü olarak?”
“Konuya hakim, bu tür haberleri, konferansları takip edecek birini arıyorum” dedi.
“Son bir soru...” diyerek sabrını test ettim:
“Bizim yazılara helal kontrolü yapacak mı?.. Yapacaksa Latif’in karikatürlere de yapsın. Güllü’yü çıplak çiziyor, tedirgin oluyorum!”
Hacı sabrıyla bir süre sustu.
Suskunluğu uzayınca acaba telefonda ezan okuyup beni şoka sokmayı mı planlıyor diye iyice paranoyak oldum.
Biraz daha sustu.
Paniğim “Hah! İndiriyor kafaya şimdi direkt hatimi!” noktasına ulaşmışken cesaretimi topladım ve “Alo” dedim.
Özkök daldığı ilahi alemden döndü ve “Yine uzun yazmaya başladın. Tak, tak, tak!... Kısa yaz benim gibi!” fırçasını attı.
Bu normale döndüğüne işarettir.
Daha fazla kurcalamadım.
Berlin’e gidersem Berlin Duvarı’nın yeniden dikilmesini isteyen radikal gruplarla irtibata geçmeyi ve duvar inşaatında çalışmayı düşündüğümü, bu uğraşımda yalnız olmayacağımı, kendisinin de gayet iyi tanıdığı birinin benimle gönüllü olarak gelmeye karar verdiğini söyleyip sinirlerini tekrar bozmadım.
İnanç Editörü’nü sabırla beklerken durumumuz budur...
Paylaş