RAHMETLİ Cihat Burak benim de çok sevdiğim resimleriyle (hele o kedileri yok mu...) tanınır.
“Cardonlar” ve “Yakutiler” adlı kitaplarda topladığı öyküleri de harikuladedir. “Yakutiler” dönüp dönüp okuduğum kitaplardan biridir. Dili kullanmasına, tatlı üslubuna bayılırım. Geçen hafta çıktığım yolculukta da elimin altındaydı “Yakutiler”. “Hiçbir Şey Yapmama Bölge Müdürlüğü Dinlenme Kampı” adlı öyküsünden bir cümleyi yolculuk boyunca kullandım. Şöyle yazmış Cihat Burak: “(Kampta) O kadar samimi bir hava doğmuştur ki samimiyetten bayılanlar olmuştur...” * * * “Samimiyetten baygınlık geçirecek hale gelmek” ülkemizde bir obezite, bir tütün, bir alkol kadar büyük bir risk olarak algılanmayabilir. Ancak Cihat Burak’ın mizahi bir şekilde dikkatimize sunduğu bu “samimiyet baygınlığı”nı ömrüm boyunca pek çok kez yaşadım, o sebepten mühimdir ey vatandaş, çok samimi söylüyorum. Mesela Meclis’te liderlerin salı konuşmalarını izlerken, duydukları memleket sevdasının, özgürlük aşkının, demokrasi bilincinin samimiyeti karşısında baygınlık geçirdiğim çok olmuştur. Yurt gezilerinde vatandaşa sarılma sahneleri, çat kapı ev ziyaretleri, liderlerin korumaya dönüp “İlgilenin hanımla, numarasını alın, sorununu çözün” talimatları ekrana geldikçe ben pat yere... Ne oldu? Ne olacak, samimiyetten bayıldım işte. * * * Yolculuk dönüşü hayatın “başka” gerçeklerine, gazetelere, televizyon kanallarına, haberlere, reklamlara daldım. Ege’nin serin sularının koynundan sonra dalınacak nane değil tabii ama kaç kaç nereye kadar?.. Su içmeden önce “Bismillah”, su içtikten sonra “Elhamdülillah” diye “otomatikman” konuşan teknoloji harikası bardakla karşılaştım mesela. Samimiyetine hayran kaldım, hafiften bir baş dönmesi eşliğinde. * * * Enerji Bakanı’nı gördüm. Bir ramazan ayı sembolüne dönüşen “yeraltında, maden işçileriyle iftar” klasiğinin ortasındaydı. Başında bareti, tulumu tam bir maden işçisi gibi giyinmişti. Sadece 2009’dan bu yana Devecikonağı’nda 19, Odaköy’de 13, Karadon’da 30 maden emekçisi öldü. Afşin Elbistan’da kaybettiğimiz 11 maden emekçisinin 9’unun cesedini çıkarmaya bile gerek görülmedi. Hal böyleyken Maden-İş’in web sayfasına 29 Haziran 2012’de eklenen yazıdan minik bir bölüm aktarayım: “TBMM’de bir gece operasyonu ile son anda görüşülmekte olan torba yasanın içine termik santrallara kömür sağlayan 2172 sayılı yasa ile devletleştirilen, daha sonra 2840 sayılı yasa ile devlet eliyle işletilecek madenler kapsamına alınan linyit sahalarının, 4046 sayılı özelleştirme yasası kapsamında özelleştirilmesini sağlayan bir hüküm konulmuştur. * * * Bu hükümle, Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) işlettiği ve termik santrallara kömür sağlayan bütün linyit sahalarının, özelleştirme çalışmaları süren termik santrallar ile birlikte yerli-yabancı enerji tekellerine verilmesi amaçlanmaktadır. TKİ’nin elinde bulunan bu linyit sahaları, yerli kaynak niteliğiyle ülkemizin enerji güvenliğinin stratejik teminatı durumundadır. Özelleştirme ile bu tek yerli teminat da ortadan kalkmış olacaktır. Linyit sahalarının özelleştirilmesi ve özel sektör eliyle işletilmesi dünyada ölümlü maden kazalarında ön sıralarda olan ülkemizin bu vahim iş güvenliği tablosunu çok daha derinleştirecek, Türkiye daha fazla iş cinayetlerine sahne olacaktır...” * * * Bir sonraki haber bülteninde, Başbakan’ın yeni açılan Mimar Sinan Camii’nin VIP salonunda (camide VIP salonu da iyiymiş, di mi?) Irak Ulusal Meclis Başkanı’yla görüşmesi hakkındaki haberden hemen sonra Enerji Bakanı’nın görüntülerine geldi yine sıra. Baretiyle gülümsüyor bakan, pidesini bölüp yanındaki madenciye uzatıyor. Çalıştıkları madende gömülü kalan, ailelerine cesetleri bile verilemeyen 9 işçi geliyor aklıma. Gözlerim kararıyor, başım hızla dönüyor, kanımın çekildiğini hissediyorum. Rahmetli anneannemin söyleyişiyle “Şırannk!” diye bayılıyorum. Samimiyetten...