Paylaş
Rakipleri bir süre son hecelerini uzattığı kelimelerle konuşarak hipnotize ettikten sonra vurucu darbeyi indiriyor.
Aynı anda birden fazla rakiple mücadele edebiliyor. Bu arada ani bir rakip belirirse (bkz. Greenpeace eylemcileri) onları da müthiş bir refleksle paketliyor.
Genel hatlarıyla Steven Seagal’i andıran bir stili var (Çat-çat, al kolunu ikile canım!) fakat olaylar gelişirken Steven Ağabey kadar serinkanlı olamıyor.
Bu sebepten, reflekslerini yüzüne daha çok yansıtmış olan Bruce Lee veya Wang Yu’nun izlerini daha derin görebiliyoruz Başbakan’da.
* * *
Devlet Bahçeli sakin güç pozisyonunda. Genel duruşu Star Wars’taki Yoda ile Karate Kid’deki Hoca arasında.
En hararetli tartışmalarda bile kaşını kaldırıp müstehzi bir ifadeyle seyirci kalıyor, ancak kitlesine hitap ederken öfkesini rakibe yöneltirse iş değişiyor.
Önündeki bardağa sigara atılana kadar sessiz kalıp sonra barı dağıtan kovboy formatı olarak John Wayne’e veya kafası atınca “Yeterin uleyn!” diyerek tek başına kale surlarına girişen Malkoç’a yakın duruyor.
* * *
Deniz Baykal’ın eski savaş teknikleri bilgisi geniş.
Varlığını ve gücünü eski kavgalardan edindiği tecrübe ile sürdürüyor veya öyle zannediyor.
Biraz Rocky 148, biraz Artos, biraz Portos, biraz Aramis, biraz da A Takımı’ndaki eski kurt albay.
Dartanyan’a (Bu durumda Kemal Kılıçdaroğlu) yol vermiyor, tek başına yönettiği ne küçülen ne büyüyen kalesinden top atışı yapıp duruyor.
Eski bilgilere sahip olması ve kavga sırasında rakibi öfkelendirip hataya sürüklemesi en büyük avantajları.
Bir gün yakın silah arkadaşlarına “Koşun, kahvede Cumhur Abi’yi dövüyorlarmış” dese, ekip ilk kavşakta sekize ayrılabilir. Böyle de bir durum var tabii.
Sayın Ankara Sayın manifesto
Bahçeli patronları, Başbakan muhabirleri, Cumhurbaşkanı da Hindistan’da köşe yazarlarını ve Ankara temsilcilerini uyardı, işlerini nasıl yapmaları gerektiği konusunda aydınlattı.
Cumhurbaşkanı Gül “Bir hafta yazmayın, değişir” demiş, “Bir hafta sadece birbirleri hakkında söyledikleri iyi şeyleri yazın...”
“Sadece iyi şeyler” derken herhalde “Boş basın sayfayı” filan demek istedi herhalde.
Yoksa sadece şöyle haberler çıkar:
“Şok, şok, şok!
Yok böyle haber, yok!
Sayın Bahçeli dün Sayın Erdoğan’a ‘Sayın’ diyerek hitap ettiği saygın bir konuşma yaptı sayın okur.
Partililere hitap ederken sürpriz bir şekilde ‘Lütfen’ kullanan Erdoğan, konuşmasının Baykal’a yönelik bölümünün bir noktasında da ‘Ben o beyefendinin’ diyerek TBMM’nin saygınlığa saygınlık katmıştır.
Baykal’ın Genel Kurul’da Ufuk Uras’a dönüp ‘Hişş, Cüppeli’nin selamı var!’ demesi de neşeli kahkahaların yükselmesine vesile olmuştur Ankara’da...”
Bence Ankara sakinleri medyaya bizzat girmeyi ciddi şekilde düşünmeli.
Medyada böyle parlak fikirlere, yeni bakış açılarına ihtiyaç var.
Başbakan konuşurken pankart açılsa bile ilgilenmeyen, meclis mimarisi ile belgesel görüntü çekmeyi tercih eden muhabir istiyor. Hem iktidar hem muhalefet patronlara aba altından sopa gösteriyor.
Cumhurbaşkanı “Bir hafta yazmayın, düzelir” diyor, Hindistan’ın havasıyla Budist rahip sevecenliğine kapılmış gazeteci ağabeylerimiz de “TRT de vermesin o zaman” diyor, sadece bunu diyor...
Sayın durum budur!
Duyan sayınlar, duymayan sayınlara, saygın bir şekilde saydırsın.
Saygılar.
Paylaş