Paylaş
Burada kendi sesimden başka hiçbir şey yok. Müzik dinlemek istiyorum...”12 yaşındaki Alican’ın sesini Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği kurucu üyesi Zafer Kıraç sayesinde duyduk.
SES İSTİYORUM
Gelen şikâyetler üzerine gittikleri çocuk cezaevinde şahit olduğu hadiseyi Kıraç anlatsın:
“İncelemelerimiz devam ederken görevliler Alican’ı yeni getiriyordu. Sivil olduğumuzu gören Alican yanımıza koşarak, ‘Lütfen beni kurtarın. Burada kalmak istemiyorum’ diyerek ağlamaya başladı. Alican’ı yanımızdan alıp koğuşuna götürdüler. Yanına gittim. Koğuş camı kırılmıştı. Nasıl olduğunu sordum. ‘Camları kafamla ben kırdım. Burada yapacak hiçbir şey yok. Kimseyle konuşamıyorum. Beni buradan kurtarın’ dedi. Alican’a bu konuda elimizden bir şey gelmediğini anlattık ve bizden başka bir şey istemesini söyledik. Tereddüt etmeden ‘Ses istiyorum, müzik dinlemek istiyorum’ dedi...”
Durum cezaevi yönetimine bildirilince “İsterseniz radyo alabilirsiniz” cevabı gelmiş, bunun üzerine dernek de 5 radyo alarak çocuklara yollamış.
“Buraya kadar tamam, konu hallolmuş” demek gerekiyor ama öyle değil işte!
15 gün sonra radyolar derneğe kargoyla geri yollanmış.
Sebep?
Cezaevi yönetimine göre “Çocuklar bu radyoların harcadığı elektrik parasını ödeyemez...”
BİRAZ VİCDAN
Mevzuat, yönetmelik vesaire gereği kullandıkları “ekstra” elektriğin parasını ödemesi gerekiyor, yönetim bu konuda “doğru” olanı yaptığını söyleyebilir.
Ama vicdanen doğru mudur bu uygulama?
Tutuklu çocukların paraları yoksa mektup yazıp yollayamadıkları, çay içemedikleri, telefon görüşmesi yapamadıkları bir sistem var.
Dernek daha önce de tutuklu çocukların ayda dört mektubu ücretsiz yollayabilmeleri için çağrıda bulunmuştu ama nafile...
Kıraç, mesela İtalya’da çocuklara yakınlarıyla Skype üzerinden görüşme hakkı verildiğini hatırlatıyor ama henüz bu konuda atılmış bir adım yok.
Cezaevlerindeki çocuklar hakkında “hayırlı” haber gelmez pek. Taciz, şiddet haberleri birinci sıradadır. Yakın geçmişte dayak atmakta kullanılan sopaya “Karaoğlan” lakabı verildiğini bile okumuştuk...
Suçun cezasız kalmasından söz etmiyoruz elbette. Ancak “N’apalım? Başlarına geleni çeksinler” demek de makul bir sistemde mümkün değildir.
ÜÇTE BİRİ BÜYÜKLERLE
Halihazırda cezaevlerinde 2 bin 480 tutuklu çocuk var. “Tesis yetersizliğinden” dolayı, akıl almaz şekilde bu çocukların bir bölümü (üçte biri olduğu söyleniyor) büyüklerle birlikte kalmak durumunda.
Önemli bölümü “küçük hatalar, küçük suçlar” nedeniyle cezaevine girmiş çocukları yetişkinlerle, gerçek suçlularla birlikte yatırmak akla da, vicdana da aykırı ama işler böyle yürüyor işte.
Hal böyleyken “Elektrik faturasını ödeyemezler” diyerek bir radyoyu esirgemenin (Artık ne kadar elektrik yakıyorsa o radyo?!) bir mantığı olabilir mi?
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ umarım bu acımasız tavrı değiştirmek için samimi bir çaba gösterir.
Olmadı bir hesap numarası versinler, benim gibi gönüllüler ödesin o radyoların elektrik faturasını.
Ayıptır, günahtır, yazıktır...
Kıraç “Çocuk içerideki baskıdan dolayı dışarı çıkınca tekrar suç işliyor. Alican bu çocuklardan sadece biri... Alican şu anda tahliye oldu ama ‘Nasıl olsa yine gireceğim’ diyor. Eğer bu çocukları topluma kazandırmak istiyorsak, artık ciddi adımlar atılması lazım...” diyor.
BİR RADYO YAHU!
Bir radyo her şeyi değiştirmez elbette, bunu ben de biliyorum ama elektrik faturasını bahane edip radyoya yasak koymanın da savunulacak yanının olmaması lazım...
Çok sevdiğim şair Ahmet Güntan, “Beyaz Peugeot”yu cezaevindeki çocuklar için yazmamıştı ama o harikulade şiirden bir alıntıyla selam yollamak isterim içerideki çocuklara:
“...Herkesin herkesle sevgili olduğu bir toplumu
özleyen
Ve bütün gün güneşin altında radyo dinleyen
bu çocuğu unutma
Bir gün buradan gideceğim
Sen kontağı çevir vitesi ikile beni unutma
Uzak yollar beni çağırıyor
Hiçbir şey yapmayacağım bundan sonra
‘Ben buradayım’ de güneşin altında radyo
dinleyen çocuğa ‘Dünyadan korkma’
Güneşin altında radyo dinleyen çocuğu sakın
unutma...”
Paylaş