Paylaş
1992’den beri tekrarlanan bir haber bu aslında.
“BM, ‘koca’ ABD’yi nasıl kınar yahu?” diyebilirsiniz.
Cevap vereyim, neredeyse oybirliğiyle kınar.
*
Bu sene 193 ülkeden 188’i kınadı mesela, ikisi çekimser kaldı, üç ülke de kınamaya karşı çıktı.
“Kınayalım” diyenleri saymak uzun sürer, “Kınamayalım” diyen 3 ülkeye bakalım.
Haliyle ABD kendini kınamıyor! Yanında duran diğer iki ülke de İsrail ve Palau.
“Palau da nire?” diye soracak olursanız...
Okyanusya’da, Papua Yeni Gine yakınlarında, 21 bin 32 kişinin yaşadığı bir adalar ülkesi.
1994’e kadar ABD’ye bağlıydı; zaten ABD de İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonlar’dan cukkalamıştı vesaire vesaire.
Peki İsrail, ABD ve Palau’yu birleştiren nokta nedir?
Alakaya çay demleyip, yanına da tatlı-tuzlu kurabiye ile servis edebilirsiniz ama “Küba’ya uygulanan ambargodur” altına sığıştıkları çatının adı.
*
BM diyor ki ABD’ye, “Fazla uzadı bu ambargo işi. 50 yıl oldu, artık ambargoyu kaldırmalısın. Madem kaldırmıyorsun, bizim de sana bir şey yapacak gücümüz
yok, eh o zaman küs! Kınıyoruz seni her yıl toplanıp toplanıp”.
Sadece BM kınamıyor ABD’yi.
Amerika kıtasının bütün liderleri, solcusundan muhafazakârına “Yahu yeter Obama Bey, bu neyin inadı?” diye sorup duruyor.
Peki nedir bu gıcıklığın sebebi?
ABD, 1959’a kadar Küba’yı istediği gibi yönetti, yönettirdi.
Yeri geldi bizzat daldı adaya ve ayar verdi, yeri geldi klasik Latin Amerika şekillendirme yöntemi olarak kukla diktatörler buldu.
Castro’yu da desteklediği bilinir ABD’nin, en azından diktatör Fulgencia Batista’ya silah ambargosu uygulamış, güçten düşürmüştü.
Castro’nun devrimden hemen sonra Washington’a gitmesi Nixon’la muhabbeti koyulaştırması da tarihe düşülmüş notlar arasındadır.
Fakat Küba’nın kıyılarından 160 kilometre uzaktaki ABD dururken SSCB ile nikâh kıyması, komünist olması ve hele bir de Sovyet füzelerine “Buyur!” demesi işleri bozdu.
1962’de, bundan yarım asır önce Kennedy, bugün de uygulanan ve zaman içinde sertleşen ambargoyu devreye soktu.
*
Küba ile ABD, konuşmaları gerektiğinde kavgalı çiftlerin yaptığı gibi üçüncü kişi aracılığıyla, İsviçre’yi devreye sokarak muhabbet edebiliyor.
1992’den beri de Küba her yıl BM’den bir kınama mesajı yayınlatıyor işte, vaziyet bu...
Aslında işler böyle sıraladığım gibi basit ve “Vikipedik” değil.
Pek çok boyutu var.
Obama ABD’deki Küba kökenli vatandaşların para transferlerine veya aile ziyaretlerine (ABD’den Küba’ya direkt gitmek yasaktı mesela) sınırlı özgürlükler tanıdı.
Gıda ve ilaç gibi yardımlarda (kasırga felaketi sonrası) bulundu, ambargoyu kaldırabileceğine dair sinyaller çaktı ama bütün bunları oyalama taktiği düzeyinde
bıraktı, köklü adımı atmadı.
Kolay mı o işler öyle sanıyorsunuz?
Florida’da, yani Küba kökenlilerin, Castro ve rejimine nefretle büyümüş olanların oylarının belirleyici olduğu bir eyalette seçim kaybetmenin nelere mal
olabileceğini her ABD’li politikacı bilir.
Bilmeyenler de Bush’un Florida’daki “birkaç yüz” oy sayesinde Başkan olabildiğini görünce öğrendi yakın geçmişte.
*
Bu bize Palau kadar uzak gelen habere niye takıldım ben?
Ambargo kararını savunmak gerektiğinde Kennedy’den Obama’ya tüm ABD başkanları “insan hakları ihlalleri” bahanesinin ardına saklandı.
Küba’nın insan hakları karnesi pekiyilerle dolu değil elbette, cezaevlerinde siyasi suçluların durumu malum en azından.
Fakat “İnsan hakları yoktur o diyarda” diyen ABD’nin baş işkencehanesi Guantanamo nerede?
Tabii ki Küba’da.
ABD’yle yatağa giren ikiyüzlü kalkar.
Kim isterse o taksın bu küpeyi kulağına...
Paylaş