Tatilini Süper Lig’in başlamasına göre, Olimpiyat’a göre, NBA’e göre ayarlayanlar üçer beşer düşmeye başladı.
Hangi kanalda ne veriliyor? Kimin evinde Lig TV donanımı var? Kimin evindeki televizyon futbolcu bağırırken bademciğini bile görebileceğimiz boyutta?..
Şu sıralar kafalarımız bu sorularla meşgul.
‘Mutfak lavabosunda bulaşık birikmişken, etrafa su sıçratmadan musluk açma teknikleri’, ‘Tencerede bir haftadır bekleyen makarnanın Gremlin’e dönüşmesi halinde alınacak önlemler’ (Yok böyle bir önlem, direkt tencereyi çöpe atıyorsun. Yıllardır uygulanan pek süper bir yöntemdir), ‘Telefon açınca manava uğrayıp sebze meyve işini de halleden süper bakkal listelerinin değiş tokuşu’ gibi konu başlıkları bir süreliğine terk edildi.
Şu anda varsa yoksa eşiğinde bekleyip durduğumuz acayip spor dönemi...
*
Lig başladı dün itibariyle (Yarın Cimbom Sami Yen’de...) Olimpiyat başlıyor cuma günü. Bundesliga, yani Birinci Alman Futbol Ligi bugün NTV ekranlarında. İngiltere Ligi, Premiership ise haftaya gelecek.
Serie A, La Liga vesairenin de eli kulağında.
Eeee, bunun Formula 1’i var daha...
Orada da bitmiyor hadise...
Mesela hem yarın (Cimbom maçı daha mühim, kusura bakmayacak arkadaşlar) hem de salı akşamı basketbol takımımız Dream Team’le oynuyor...
Sayılı gün çabuk geçer... Yine NBA başlayacak...
*
İyi bir şekilde organize olamayıp televizyon karşısında sadece pizzayla beslenen ve daha sonra ‘Delikanlı insana pek yakışmıyor ama mecbur kaldım’ diyerek Montignac’la baskı rejimi karışımı bir rejime giren insanlar tanıdık biz (Mesela adı T ile başlasın ve opesto ile bitsin!)
Demin bahsi geçen arkadaş, geçirdiği pizzamatik süreç esnasında dengeli besleneyim diye ‘vejetaryen pizza’ söylüyordu ara sıra. Ne o, sebze yiyecek; yersen!..
Neyse efendim; yeni sezonun genel hatlarını belirlemek üzere bir kurmay toplantısı düzenledik hemencecik.
O hafta neler var, neler yok (Aslında yok olan şeylerle ilgilenmeyeceğimiz düşünülürse saçma oldu, ama neyse) belirleme ve liste yapma işi bana düştü.
Çakışma durumlarında hangi maçın seyredileceği ve hangisinin kaydedileceği cuma sabahı yapılacak yoğun elektronik posta trafiğiyle belirlenecek.
Banda alma işini bu konuda çok güvendiğimiz ve evden neredeyse hiç çıkmayan bir arkadaşa verdik. Geçen sene Manchester City-Arsenal maçını banda almak ihalesi bana kalmıştı. Bir yerlerde hata yapmışım ki; ‘Acı Pirinç’ filmi çıkmıştı karşımıza. Bayağı geyiği yapılmıştı.
*
Kurmay toplantısı heyecan içinde sürerken Topesto armudu söz istedi ve şu parlak öneriyi getirdi:
- Usta şimdi saçma gelecek size ama benim bir önerim var.
- Öksür abi.
- Malumunuz, önümüzdeki yıl yaz mevsimi ‘Susuz Yaz’ model geçecek.
- Nasıl abi?
- Avrupa, Dünya Kupası vesaire yok. Herhangi bir büyük organizasyon hatırlamıyorum şimdi. Yiğiter Uluğ ve Hıncal Uluç’un gazına gelip bir Tour de France (Fransa Bisiklet Turu) daha patlatırız. Wimbledon, Roland Garros filan zaten yıllardır takvimde. Ama futbol yok güzel abicim.
- Ne öneriyorsun yumurcak?
- Abi mesela Serie A’yı bütün sezon banda kaydedelim. Sezon boyu sonuçlara bakmayalım, maç özetlerini seyretmeyelim, İtalya Ligi’ni yayınlayan televizyonu uzaktan kumandamızdan iptal edelim... O lig yokmuş gibi davranalım...
- (Abi bu beyinciği filan döktü; ben söyleyeyim size) Eeee, güzelim?
- Sonra, önümüzdeki yaz, maçları arka arkaya seyredelim...
- Topesto sen ciddi misin abi?
- Evet abi, ciddiyim!
- Donk!
- N’ooluyo be abi, niye vuruyorsunuz?
- Hade, hade. Hasta insan ya!.. Denyomatik yaratık!..
Corto kaldığı yerden yoluna devam ediyor
Corto Maltese, evimin duvarına astığım iki çizgi roman kahramanından biri. ‘Diğeri kim?’ diye merak edenler çıkabilir diye söyleyeyim; diğeri de Pekos Bill...
En sevdiğim dört çizerden biri olan Hugo Pratt’ın (Alex Raymond, Milo Manara ve Frank Miller da diğerleri. Aslında Hal Foster var, Suehiro Maruo var... Var yani, dört kişi demek yanlış oldu; saymakla bitmez) kahramanı Corto Maltese ile yıllar önce Büyük Britanya’dan aldığım The Ballad of The Salt Sea albümü sayesinde tanışmıştım.
Dost Kitabevi, birkaç yıl önce aynı albümü ‘Bir Tuz Denizi Şarkısı’ adı altında yayınladı. sonra ‘Oğlak Burcu Altında’, sonra da ‘Corto, Git Gidebildiğin Kadar’ geldi...
Devamı gelecek derken duruverdi Corto Maltese albümleri.
Söylemesi ayıptır, bende çoğu albüm bulunduğu için o kadar dert etmedim. Fakat Türkiye’deki çizgi roman meraklıları adına üzüldüm.
Dost, kısa bir süre önce ‘Keltler’ ve ‘Etiyopyalılar’ı yayınladı; sonra da ‘Tango’ ve ‘Semerkant’ta Altın Yaldızlı Ev’ geldi.
Sanırım, bütün albümlerini yayınlayacaklar...
Bir Corto Maltese hayranı olan Umberto Eco’nun ‘Pratt öldü ama bize Corto’yu bıraktı’ diyerek andığı büyük çizerin, büyük kahramanını muhakkak tanıyın.
20’nci yüzyılın başlarında, vatansız, bağlantısız bir denizcidir Corto. Stalin’le telefonda konuşur, Enver Paşa’dan bahseder. Bir macerasında Ekim Devrimi sırasında Rusya’dadır, bir sonrakinde Yemen Çölleri’ndedir.
Taraf tutmaz, çıkarlarını kollar...
İnsandır Corto Maltese. Herkes kadar insan...
Bu kıymetli çizgi romanı kaçırma ihtimaliniz olabilir diye yazma ihtiyacı hissettim. Kaçıranlar üzülür. Çizgi roman niye bir sanat dalıdır, öğrenmek için!
Dumura uğratan seks araştırması
Vatan’ın İstanbul eki Vatan 34’te geçen çarşamba günü ‘Yataktaki Hallerimiz’ başlıklı bir haber yayınlandı.
Daha doğrusu ‘dünya genelinde yürütülen bir araştırma’nın sonuçlarıymış. Araştırmayı kim yapmış, kim yaptırmış belirtilmediği için çok da ciddiye almamak lazım belki fakat bir iki noktaya dokunmadan geçemeyeceğim.
Araştırmaya göre sevişirken uyuyakalanların oranı yüzde 18.1 imiş! Yani sevgilisiyle telefonda konuşurken uyuyakalan arkadaşım vardı. Ayrılmışlardı. Ama sevişirken uyuyakalmak... Yani ne diyeceğimi biliyorum, bu konuda kafadan 20 espri filan patlatırım ama neyse... Nasıl uyursun kardeşim ya? Veya uyanık kalan insan ne yapar, ne der bu durumda?..
Seks sırasında yaralananların oranı ise yüzde 34.2! Ne diyeceğiz şimdi biz buna: Pozisyon hatası mı?..
‘Dünya genelindeki insanların’ yüzde 31.5’i seks yapmak için 150 km yol yapmayı göze alırmış. Bence manasız bir genelleme. Çin’de tarla işleriyle uğraşan bir insana veya onu bırakın bizim perşembe toplantıları esnasında masada oturanlara ‘Abi demin Angelina Jolie aradı, Los Angeles’a bekliyormuş’ deyin; o binlerce kilometrelik yolu, yüzerek bile alabilir...
En çarpıcı olanı bence sevişmekte olan insanların yüzde 48.7’sinin o esnada çalan telefona cevap vermeleri oldu. Ne diyorsunuz abi ‘N’aber n’apıyorsun?’ diye soranlara. ‘Hiiç, sevişiyordum’ demiyorsunuz herhalde di mi? Ya, bak şimdi huylandım, demiyorsunuz di mi abi?..