Sabah gözümü açtığımda, hortlayan reklam filmindeki kadın mütemadiyen soruyordu:
"Kimsin sen, cesur bir denizci mi?.."
"Sanmıyorum hanımefendi."
"Bir Don Juan mı?.."
"Ne alaka?.."
"Kusursuz bir centilmen mi?.."
"Tişörtümde resmi basılı olan yüce insan, galaksi bıçkını Kaptan Körk’le mi konuşuyorsunuz siz?.."
*
Uyku sersemiyken televizyona laf yetiştirmeyi severim fakat "Dur bir dakika reklam insanı, gerçek dünyada sorumluluklarım var. Berbure’mi seçip, sonra gelirim ben..." diyerek bütünleştiğim kanepeden kopmaya karar verdim.
"Kimim ben?.. Kaptan Körk tişörtlü bir bezgin mi; güne Led Zeppelin dinlemeden başlamayan bir tembel mi, sipariş ettiği kitabı almak için Galatasaray’a yürümeye üşenen bir yorgun mu?.."
Sorularla bir yere varamayacağımı anladım ve "Berbure’miz zaten seçilmiş bizim, durumumuz belli. Tembelliği eve yıkıp dışarı çıkmak gerekiyor" diyerek giyindim.
*
Güneş bir kımıldayınca insanlık iki kımıldıyor; sokaklar kalabalık.
İstiklal Caddesi’ndeki Adidas’ın önünde bir kalabalık görüyorum.
A-ha! İbrahim Kutluay.
O kalabalıkta sadece İbrahim Kutluay’ı görebilmem arkadaşın boyu sayesinde oluyor tabii.
İsmet Badem ve Kaan Kural’ı da gördüm. Konunun basketbol olduğu kesinleşti.
Canlı yayın yapıyorlar vitrinden. Millet de topanmış hem dinliyor hem seyrediyor.
"Güzel hareketmiş" diyorum.
Kafamda "Biraz takılıp Kaan’la göz göze gelir miyim, manasızca maymunluk yapıp canlı yayında gülmesini sağlayabilir miyim?" gibi daha çok 11-15 yaş arasına uygun fikirler olgunlaşırken, yerinde bir kararla olay mahalinden ayrılıyorum.
*
İstediğim kitap gelmekle kalmamış, yanında başka arkadaşlarını da getirmiş.
Yanında getirdiği arkadaşlardan biri ABD’de "Tijuana Bibles" olarak anılan, 1920’lerde türemiş 8 sayfalık pornografik kitaplarla ilgili.
Kabaca "Kaymak Tabağı"nın resimlileri demek mümkün mü diye düşündüm, değil.
Genellikle askerler ve öğrencilere yönelik hazırlanan yasadışı kitapçıklarda Flash Gordon, Dick Tracy, Miki Maus (Evet!), Temel Reis (Evet!), Tarzan gibi kahramanlar pornografik maceralarda boy gösteriyor.
Şöhreti kötüye kullanılanlar sadece hayali kahramanlar değil bu "pis" kitaplarda.
Greta Garbo, Marx Biraderler, Joan Crawford, Clark Gable, Benny Goodman (Evet cazcı Benny Goodman!) gibi dönemin şöhretleri de alet edilmiş...
Şu kadarını söyleyeyim; Al Kapon’u bile pornomatik’e bağlamışlar!
Bob Adelman’ın hazırladığı ve usta çizer Art Spiegelman’ın önsöz yazdığı kitabı bulmak isteyenler için adını vereyim, internet senin, Robinson benim gezinsinler: "Tijuana Bibles: Art And Wit in America’s Forbidden Funnies 1930s-1950s."
*
"Hava güzel, kitaplar güzel. Şimdi güzel kahve içecek bir mekan bulalım" şeklinde bir "bünyesel gevşeme" dönemine girecekken "Miro" sergisinin afişini gördüm.
Pera Müzesi’nde Joan Miro’nun bazı resimleri, bolca litografisi, heykel ve seramik çalışmalarını içeren büyük bir sergi var.
Yeni açıldı. Miro, öğrenci evlerimizde Dali, fotoğrafçı Henri Cartier-Bresson, Andy Warhol ve Bob Dylan, John Lennon posterleriyle birlikte bize duvar arkadaşlığı yapmış bir usta.
Çeşitli müzelerde, çeşitli zamanlarda karşısında saygı duruşunda bulunduğum Miro kalkıp İstanbul’a gelmiş.
Gitmemek, görmemek ayıp olur.
*
Uzun bir Miro molasının ardından, sokakta kahve içme fikrini öteleyip kitaplara yoğunlaşmak üzere eve döndüm.
Kedi her zamanki gibi "Şu kapıyı sessiz açmayı öğrenemedin be güzelim, uykuyu bölüyorsun" esnemesiyle karşıladı.
"Kirli kitapların tarihine yoğunlaşmak için kirli ve haysiyet sahibi birşeyler dinlemek gerek. Mesela Iggy & The Stooges..." dedim, "I Wanna Be Your Dog"u koydum ve kanepeye horizontal şekilde konuşlandım.
Sesi kapalı televizyon ekranında reklam kuşağı başladı.
Baygın bakışlı sarışın kadın belirdi ekranda.
Hesapladım ve "Kimsin sen?.." dediği yerde "Sana ne?"yi patlattım.
Miskin adamın boş günü böyle bir şey işte.
Bu yazıyı arkadaşlarımın "Ne yapıyorsun, sıkılmıyor musun bütün gün?" sorusuna cevap olarak yazdım, katlayıp cebimde saklayacağım...