Minik dev adamlar

Ben bugün sütunumu ABD’den gelen bir e-mail’e ayırıyorum.

Dünkü yazımızda, Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın ve 12 Dev Adam’ın yarattığı rüzgarı kaybetmeden “Yeni dev adamları kim yetiştirecek?” sorusunu sormak gerektiğini yazdık.

Pek çok öneri, destek geldi.


Herkesin kalemine, fikrine sağlık.


ABD’deki kolej ligi, NCAA’in benzerinin kurulması gerektiğini önerenlerin sayısının bir hayli fazla olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.


Ancak, ben bugün sütunumu ABD’den gelen ve muhakkak okumanız gereken bir e-mail’e ayırıyorum.


Lütfen sabredin ve sonuna kadar okuyun. Su gibi okuyacağınızdan eminim zaten. Sizi çok hoş bir sürpriz bekliyor yazının ilerleyen bölümlerinde.


“Sayın Kanat Atkaya;

Dünkü makalenizi okudum ve kısa bir anımı sizinle paylaşmak istedim.


Sporun başarıya ulaşmasının tek yolu eğitimdir. Bize spor akademisinde bunlar öğretildi.


Ben eski milli su topu takımı oyuncularındanım. 1988 yılında beden eğitimi öğretmenliği yapmak için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurdum.


Yüzme ve su topu sporu ile ilgili tezler yazdım.


Beni Çorum ilinin Bayat ilçesine atadılar. En yakın yüzme havuzu 160 kilometre uzakta olunca ben gitmedim.


Asker arkadaşım, Çavuşoğlu Koleji’nin sahibi Ahmet Çavuşoğlu’nun ‘İlkokul açıyorum gel, beden eğitiminde ne istersen yapacağım’ demesi üzerine stajyer öğretmen olarak göreve başladım.


Antrenör arkadaşım Kemal Çalışkan ile İstanbul’daki okulları taradık, araştırdık ve 12 tane oyuncu niteliğine sahip çocuk bulduk.

Yaşları 9 ila 11 arasında değişen bu çocukları özel okulda bedava okutarak bir basketbol takımı kurduk.


İlk maçımızda Levent İlkokulu’nu 60-0, yani 60’a sıfır yendik. Halen rekordur.


Fazla uzatmayalım, İstanbul Şampiyonu olup, Türkiye Yarı Finalleri’ne ve oradan da Konya’da yapılan finallere kaldık.


Finalde karşımıza Şanlıurfa Bölge Okulu Basketbol Takımı çıktı.


1989 yılında halen ilkokullar 5 yıllık olduğu halde, bölge okulları 8 yıllıktı.


Ortaokul son sınıf öğrencilerinden kurulu takıma maalesef2 sayı ile yenildik.


Soyunma odasına geldiğimde bütün çocuklar hüngür hüngür ağlıyordu.


Onları teselli etmemin imkanı yoktu. Velilerini de soyunma odasına aldık.


Orada çocuklara tek bir cümle söyledim: ‘Bundan 10 yıl sonra hiç kimse Şanlıurfa takımını hatırlamayacak, ancak sizin içinizden milli basketbolcular çıkacak...’


Kadromdaki oyuncuların bazıları şunlardı:


KEREM TUNCERİ: 5-B Sınıfı.A MİLLİ BASKETBOL TAKIMI OYUNCUSU.


HİDAYET TÜRKOĞLU: 5-B Sınıfı. A MİLLİ BASKETBOL TAKIMI OYUNCUSU.


ENİS ADEMOĞLU: 4-A Sınıfı. GENÇ MİLLİ TAKIM OYUNCUSU.


Diğer dokuz öğrencim de değişik kulüp takımlarında oynadılar.


Çavuşoğlu Lisesi’nin o yıllardaki dünya şampiyonlukları da bu başarının nereye bağlı olduğunu göstermektedir.


1-   
Özel okul bulunacak.

2-   
4 veya 5 bin çocuk elenecek.

3-   
Takım oluşturup, hem okutulacak, hem basketbol oynamanın temeli öğretilecek.

Başarılı olmak için yukarıdaki üç maddeyi uygulamak yeterli olacaktır. Biz bu 3 maddeyi esas alıp yola çıkmıştık, neticesi bugün ortada.


Ben ABD’de bir Türk-Amerikan derneğinin başkanlığını yapıyorum. Ve burada lokal ilkokullarda, kulüplerde küçüklere basketbolun temellerini gönüllü olarak öğretip, Hidayet’in Sacramento Kings’deki başarılı maçlarını seyredip, eski güzel günlerini anıyorum...


Saygılarımla


Tamer TURAN...”


Evet, bu mektuptan başka söyleyecek bir sözüm yok benim.
Tamer Bey, sağolsun, reçeteyi o kadar net bir biçimde vermiş ki; ekleyecek söz bulamıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları