GALATASARAY ligde Kasımpaşa’ya yenildi. Gaziantepspor’la berabere kaldı. Kupa’da Gençlerbirliği’ne yenildi. Ve yine Gençlerbirliği karşısına çıktı. Büyük takım dört maç üst üste kazanmadan durabilir mi? Durmaz. Ama durması için bütün şartlar oluşmuş.
* * *
Zemin berbat.
Futbol oynamaktan çok pirinç tarlası olarak dizayn edilmiş sanki. Kramponla değil, bildiğin iş makinesiyle girmek gerekiyor.
Hani Amerikalılar’ın çok sevdiği bir eğlence var.
Çamurlu zeminde dev tekerlekli araçlarla otomobilleri eziyorlar.
Manyakça bir şey fakat eğlenceli.
O işe soyunalım Ankara’daki stadda. Pek çok alanda kar elde ederiz.
Bir kere futbola eziyet etmemiş oluruz. Futbol oynanmayacağı için kimse sakatlanmaz.
Bir bilete 2.5 YTL (Yazıyla ikibuçuk yetele) verip maça gelmeyen Ankaralılar bu yeni eğlenceyi belki sever... Zemin Gençerbirliği futbolcuları koşarken halıya dönüşmüyor herhalde diyeceksiniz. Doğru, herkese eşit zarar.
Ancak Galatasaray’ın özelliklerini ve güzelliklerini daha fazla etkilediği de gerçek.
Ama ne yapacaksın? "Oynamıyorum ben" deme şansı olmadığına göre...
* * *
Neticede ligde "koyunla kasabın beraberce can derdine düştükleri" dönemde saha dışındaki gelişmelerle daha da ilginç hale gelen bir maçtı.
Galatasaray-kimse üzülmese de- hocasını yollamış. Hatta bu takımı daha da ateşlemiş.
Ateşlemiş de ne olmuş; yarım performansa ancak bir çeyrek eklenmiş.
Galatasaraylı futbolcuların hem şampiyonluk yarışı için hem de "Kalli’den kurtulmanın şerefine" bu maçı kazanmayı çok istedikleri belliydi.
* * *
Futbolun zemine kurban verildiği 90 dakikada iki takımın mücadelesi ise takdire değerdi.
Benim aklımda tek bir soru kaldı.
Golü atan Lincoln, Kalli olsaydı o dakikada (89) sahada olur muydu? Bence çoktan kementi yemişti. Herkese geçmiş olsun der, Kalli’ye de acil şifalar dilerim.
Sen de hoşgeldin, tam zamanında geldin, Malkoçoğlu gibi geldin Lincoln...
(Not: Cevat Güler Hoca’ya, Nezihi Hoca’ya ve Burak Hoca’ya da teşekkürler.)