Bruce Lee veya Wang Yu filminden çıkıp sokaktaki elektrik direklerine, evdeki yastıklara filan giriştiğimiz günler...
Karate filminden çıkmış çocuk enerjisi hakikaten sapık bir şey oluyor; şöyle bir hatırladım da yaptıklarımı...
Basketbol oynuyorum, sokak futbolunda başarılı olamasam da en başarısız değilim, TRT’de eskaza yayınlanan futbol maçlarını kaçırmıyorum, gecenin kör karanlığında Muhammed Ali’nin boks maçları için ben de uyandırılıyorum. Sporla ilgili bir çocuğum yani. Canım şöyle bir karate de öğrenmek istiyor. Karate bilen çocukların beni tepelemesinden korkuyorum tabii, ama karateci olmayı istememin esas nedeni kafamdaki "Pataklanacaklar listesi"ni halletmek.
Mahalleden bir arkadaşımı kandırıp, önünden geçerken beyaz boyalı camın arkasından gelen "Hayt! Huyt!" seslerini duyup eğlendiğimiz karate kursuna bir ziyaret düzenledik.
Karate Veled’in hocası gibi, derin ve manalı sözler eşliğinde çırpı bir çocuğu karatenin kralı yapacak, hafif sofistike bir üstad beklerken, vücudu duvardan duvara halı kaplatmış gibi duran bir adam geldi. Hoca bizi kürdan olarak kullanabilir, öyle diyeyim... İçerde de millet birbirine girişmiş.
O anda salondaki en zayıf, en tepelenmiş tiple göz göze geldim... Tanımakta zaten güçlük çekmiyorsun, elemanın kuşağı kravat olmuş. Fakat genci asıl ele veren "Nıha! Yeni öğrenci..." şeklinde parlayan gözleri oldu.
"Hocam evden para alıp geliyoruz" diye uzadık, sonra da bir süre önünden geçmemeye dikkat ettik.
*
Kurs ihtimali ortadan kalkınca, yine arkadaşımın kardeşini itip kakarak eğitim yapmayı sürdürdük. Bir yaz günü Pangaltı İnci’de aynı filmi üç kez üst üste seyrettikten sonra (Battal Gazi’nin İntikámı), değiş tokuş yaptığım "Tommiks/Teksas" tezgahına uğradım.
Ve "Resimli Açıklamalı Karate" kitabını orada öylece beklerken buldum. Kapağında en özendiğim karate hareketi (Uçan tepik) var ve fiyatı da 60 lira.
Parayı alaska-frigo-koko’ya gömmüşüm sinemada, kola’ya para kalmadığı için musluktan su içmişim; vaziyet böyle!
Fakat cebimde param olmasa da tezgahta itibarım var. "Parayı yarın getiririm" hakkımı kullanıp kitapla beraber eve koştum.
*
Kitapla eğitim yapmak için arkadaşımı, kardeşini de yanına alarak gelmesi konusunda uyararak eve çağırdım. Yalnız küçük bir problem var. Kitapta yazılanları yaparken sürekli yere düşüyoruz ve küçük kardeş de bunu fırsat bilip kafaya göze ekleştiriyor.
Abarttığımı düşünen tekrar etsin bakayım: "Saldırgan, sağ ayağıyla vücudunuza hamle yapmaktadır. Sağ ayağın parmaklarını içeri kıvırarak sağ dizi yukarı çekin ve sol kaba et hizasına getirin. Şimdi sıra tekmeye gelmiştir. Sağ ayağınızın iç tarafıyla yukarı doğru bir savunma yaparak, hasmın incik kemiğine vurunuz."
*
Bu arada "Kaba et nedir? İncik kemiği ne ya?" tarzı manasız sorular da cabası...
Sonuçta karate öğrenemedim ama karate filmlerini sevmeyi sürdürdüm. Hatta küçük ama iyi bir arşiv de yaptım. Kitap, bir ara bir yerlerde kaybolmuş kitaplar ordusuna nefer yazıldı.
Salı günü Beyoğlu’nda Aslı Han’daki sahaflarda dolaşırken, malum uçan tepikli kitabı gördüm yine. ’60 TL’lik orijinal fiyatın üstüne 3500 TL etiketi yapışmış, o da eskimiş. Ben 5 YTL ödedim.
Eğlenmek için, "Aha-ha! Ne komik kitap" havalarında aldığım kitap, evde yeniden kontrol edilemeyen, bilinçaltını ele geçiren bir canavara dönüştü. Yazıyı bitirip eğitimime dönmek için can atıyorum.
"Hasmınız saldırı gayesiyle öne yaklaşırken, belki de elindeki sopayla başınıza vurmaya çalışırken, siz de boş durmayın. Sol ayak üzerinde sola dönünüz" bölümüne geldim, çok heyecanlıyım...
Live Aid, Live Earth ve canlı balık
TRT’nin Live Aid’i yayınlamasını 20’nci Yüzyılın Yayıncılık Güzelliği olarak takdir etmiştik. O güne kadar yabancı ülkelerdeki konserlerle ilgili bilgimiz İzzet Öz’ün "Teleskop"unda yayınlananlardan ve videocuda bulunan sürpriz müzik kayıtlarından ibaret.
Bir anda Madonna’dan The Who’ya hepsi birden canlı canlı karşımıza dikilince tansiyonumuz oynamıştı!
Bugün, müzik alemi Afrika’daki açlar için değil, küresel ısınmaya karşı ses getirmek için toplanıyor. NTV de bütün gün yayınlıyor. Muhakkak bir yerinden yakalarsınız. Benim durumum biraz farklı olacak. "Vay ballı, kesin konsere gidiyor!" diye atlamayın hemen; konsere gitmiyorum...
Ancak başka planlarım var. Cumartesi evde yayılıp konsere bakarım, pazar akşama kadar yine yayılırım. Pazar geceyarısı apar topar çanta yaparım ve pazartesi de bünyeyi tuzlu suya bandırmak üzere serin olmasını umduğum maviliklere koşarım.
Yani sevgili okur, haftaya kapalıyız. Halden anlarsın diye düşünüyorum.