Paylaş
O kadar olmasa da kasetlere saygım sonsuz.
En sevdiğim günlerden biri... Britanya’dan müzik dergileri gelmiş; Mojo ve Uncut’ın ağustos sayılarını kapmış eve gelmişim.
Birinin kapağında Neil Young (Uncut), diğerinde Rolling Stones’un çok genç yaşta ölen elemanı Brian Jones var.
Önce Uncut’a girişiyorum... Son sayfaya vardığımda (Daha sonra eleştiriler ve atladığım yazılar için başa döneceğim elbette) Antony Hegarty’yi görüyorum.
Antony & şe Johnsons’ı festivalde izleyeli iki hafta oldu, olmadı.
Plak koleksiyonundan seçtiği sekiz mücevheri paylaşıyor Uncut, okurlarıyla.
Plaklar arasında Selda Bağcan’ın ‘Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi’si de var.
Malum, ıstanbul konserine de bu parçayla giriş yapmıştı: “Son yıllarda herkesten çok onu dinledim” diyor, “Türkiye’nin Ediş Piaf’ı” diye ekliyor...
CAT’İN DÖNÜŞÜ
Bir çay operasyonu için mutfağa gidip dönüyorum ve Mojo’ya geçiyorum.
Bayıldığım sayfalarından ‘Zaman Makinesi’, bu sayıda 1970’in Ağustos’unda durmuş.
Cat Stevens (Yusuf Islam), sayfanın manşetinde. ‘Cat’in Dönüşü’ başlığı altında, 8 Ağustos 1970’de çıkan ‘Mona Bone Jakon’ albümünün hikayesi anlatılıyor.
‘Mona Bone Jakon’un aslında Cat Stevens’ın cinsel organına taktığı isim olduğunu öğrendiğimde çok gülmüştüm.
Kapağında ağlayan çöp kutusu gördüğümüz albümdür.
Aynı zamanda ‘Lady D’Arbanville’li albüm olarak da bilinir.
Zaten küçük bir fotoğrafını da koymuşlar Lady D’Arbanville’in sayfaya.
Bir ara aklımdan Patti D’arbanville’in hikayesini yazmak geçiyor.
Cat Stevens’ın bu şarkıyı adadığı o şahane kadın, arkasından salya sümük bu şarkıyı yazdığı kadın, bugün dört çocuk annesi ve oyunculuk kariyerine devam ediyor.
Warhol’un keşfi olan, bir dönemin rockçılarını, oyuncularını filan perişan eden Patti D’arbanville hâlâ güzel...
Hatta Sopranos’ta oynadı yakın geçmişte...
KASET YÜKSELİYOR
Ama asıl aklımı çelen, karşı sayfada üç adet kaset fotoğrafı eşliğinde sunulan ‘Kaset yükseliyor’ haberi oluyor.
Artık yüzüne pek kimsenin bakmadığı kaset 1970’de Britanya’da yükselişe geçmiş demek...
Niye ki?
Çünkü EMI, kaset üretimi için 100 bin pound’luk bir yatırım yapmış, pek çok albüm kaset olarak çıkacakmış...
1960’larda çıkan ve hızlı bir yükselişle plaklara rakip haline gelen bu ‘yeni’ formatın yıldızının parlamaya başladığı dönemdeyiz demek...
DAHA UCUZ VE KOLAYDI
Kasetler, mesela benim gibi 1980’lerde müzikten ibaret bir dünya kurmuş olanlar için çok ama çok önemliydi.
Plaktan daha ucuz ve daha kolay ulaşılabilirdi.
Yeniden kayıt edilebilmesi, daha kolay taşınabilmesi ve ‘volkmen’in icadıyla birlikte mobil müzik dinlemeyi kolaylaştırması büyük avantajdı.
Hatta çalışma hayatına girişim de kasetler sayesinde olmuştu.
Lisede bir arkadaşımla kurduğumuz minik korsan şirketimiz, en azında okuldaki arkadaşlarımıza kaset satarak cep harçlığı çıkartmamızı sağlamıştı.
ılk işim de Hayrullah Abi’nin dükkanında kaset doldurmaktı hafta sonları.
‘CD yakmak’ kavramı daha ufuk çizgisinde bile değilken, kızların gönlünü yakabilmek hayaliyle doldurduğumuz ve şarkı sırasına göre derin manalar taşıdığına inandığımız karışık kasetleri Nick Hornby ‘High Fidelity’ kitabında şahane anlatır.
Tamam, CD çıktıktan sonra sesini beğenmedik haklı olarak.
Tamam, kopardı ve bantlayana kadar canımız çıkardı.
Tamam, 90’lık (hele 120’lik) kasetler kafa yorardı.
Tamam, bir sardı mı zor iflah olurdu.
Ama hayatımızda harika hatıraları da vardı.
1970’LERDEN BİR KASET-DECK
Birkaç sene önce ‘toplama’ müzik setimi yeniden toplarken, yani bazı parçalarını yenilerken, uzun süredir zorunlu emeklilik hayatı yaşayan kasetçalara takılmıştı gözüm evde.
ıkinci el hi-fi satan arkadaşıma götürdüm, “Kurtarabilir miyiz?” diye.
“Bunu kurtaramayız ama bak ne var” dedi...
Bir adet 1970’lerden çıkma Pioneer kaset-deck.
Çat-çat düğmeli, aslan gibi.
Aldım, eve geldim, bağladım.
17 yaşımdayken kaydettiğim kasetlerden birini buldum kutulardan, taktım ve Bob Dylan başladı söylemeye.
Bugün kasetlere, plaklar kadar olmasa da değer veren, toplayan, kaset kültürünü yaşatmaya çalışanlar var.
O kadar olmasa da kasetlere saygım sonsuz.
Şimdi noktayı koyup elimde kalanlardan birini seçip, takıp çalacak kadar.
Haydi eyvallah...
Paylaş