KENDİNİZİ bir an için David Beckham'ın yerine koyun. Bütün dünyanın tanıdığı, yetenekli bir futbol yıldızısınız. Doğal olarak çok paranız var. Kötü şarkılarla da olsa şöhreti yakalamış bir pop yıldızıyla evlisiniz.
Yediğiniz önünüzde, yemediğiniz ardınızda pozisyonundasınız. Sonra birileri çıkıyor ve sizi ‘‘light erkek’’ seçiyor. Haberi görmüşsünüzdür büyük ihtimal.
David Beckham, kadın dergisi Cosmopolitan'ın Büyük Britanya baskısında en ‘‘light’’ erkek seçilmiş.
Evlerden ırak bir durum tabii. Elemanın karizması yerle yeksan oldu tabii ki. Fakat birader ben mi dedim sana ‘‘Japonya'ya Dünya Kupası finallerine giderken yanına kuaförünü de al’’ diye.
Her maç saç modelini değiştirirsen, adamı light erkek de seçerler, Langa Güzeli de...
***
Beckham'ın başına gelen her delikanlının başına gelmez ama dünyanın binbir türlü işi var.
‘‘Light erkek-taş fırın erkeği’’ muhabbetini bile en alasından ‘‘light erkek’’ hareketi gördüğümüzden o sıkıcı alana girmeyeceğiz. Fakat yaşanmış bir kaç karizma faciası aktarıp, özellikle genç nesillere bir ağbilik yapabiliriz.
SAKIN PATLAMASIZ FİLM SEYRETME: İki sene önce bir arkadaşımız elinde Barbra Streisand'ın ‘‘The Prince of Tides’’ filminin DVD'siyle görülmüştü. ‘‘Ne iş?’’ dediğimizde allak bullak olup ‘‘Eee, yengemin filmini, teyzemin kızına götürüyorum’’ gibi kötü bir yalan söylemişti.
Siz siz olun, içinde patlama olmayan bir film seyretmeyin. Dakika/ölü oranına dikkat edin. Eğer kazara bir Barbra Streisand filmi seyrederseniz, kaza niyetine John Woo'nun Hong Kong döneminde çektiği filmlerden üç taneyi arka arkaya çakın.
Madem Barbra Streisand'a yanaştı gemi, müzikale de değinelim. Müzikal filmleri seyretmek, şarkılarını dinlemek filan sakat şeyler. Gaza gelip ‘‘Singing in the Rain’’i mırıldanmış bir arkadaş, o dakika itibariyle ruhunu temizlemek için bir yıl süren Tom Waits rejimine girmişti. Sonra affettik.
GOL SEVİNCİNİ ABARTMA: Avrupa Kupası maçları, kritik derbiler ve son dakikada gelen galibiyet golleri dışında yapılan abartılı sevinçleri hoş karşılamıyoruz.
Lucescu'nun Galatasaray'daki ilk senesinde Türkiye Kupası'nda Ankara Büyükşehir Belediye ile eşleşmişiz. Maç Ali Sami Yen'de. Ortada bariz bir güç farkı var. Fakat iki sıra önümüzde duran bir arkadaş, her golde yanındakinin boynuna sarılıyor.
Herşeyden önce ayıp. Gazoz bir insan oluyorsun o dakika itibariyle tribünün gözünde. Yapma yani.
KUMANDAYI KAPTIRMA: Uzaktan kumanda dünyanın en mühim icatlarından biri. Her ne kadar 1,5 yıldır televizyonla ilişkimi minimum seviyede tutsam ve manuel kullanılan küçük bir televizyona sahip olsam da, 'kumandalı' yıllarımda tek hakim bendim.
Özellikle kumandayı sevgiliye/eşe kaptıran kişinin, alay sancağını düşman birliğe kaptıran askerden bir farkı bulunduğunu sanmıyorum.
Ama bu arada bir görgü kuralından da bahsetmek gerekiyor. Eğer yakın bir biraderinizin evindeyseniz, kumandaya elinizi dahi uzatmayacaksınız. Çok ayıp olur.
Bu konu uzun fakat yerimiz malum. Yeri gelir yine gireriz. Bu vesileyle bizim de biraz artist bulduğumuz, fakat yine de durumuna üzüldüğümüz Beckham kardeşimize geçmiş olsun diyoruz.
Takma o renkli tokaları filan olur mu arkadaşım...