Topesto’nun artık klimalı evinde maç seyredilecek. İlkel çağlarda yaşamış bir kabile üyesi gibi totem muamelesi yapıyor Riko klimaya.
İşi, klimaya saygısını belirtmek ve bizi aşırı sıcaklardan koruyup kollamasını sağlamak için hediye meyve tabağı hazırlamaya kadar götürdü.
Daha doğrusu buzdolabından şeftaliyi alırken "Klimaya adayacağım" demişti, sonra bir gördük höşür höşür yiyor şeftaliyi eleman...
*
Bu sırada Topesto’nun klimalı evinin klimasız mutfağında, yiyecek bir şeyler hazırlamaya çalışıyoruz.
Salataya yoğunlaşmışım. Bu arada bir inşaat şirketinin şu sıralar sıkça denk geldiğim reklam filmindeki gibi söyleniyorum: "Niçün bir domates?.. Bir maydanoz niçün?.. Niçün bir turp var?.. Bir göbek salata niyeee?.."
Bu sırada bir karınca katarı geçmeye başladı önümden. İşgalci karıncalar...
*
Topesto’nun mutfağının karıncalar tarafından işgal edilmesi yeni değil; bir yılı geçmiştir.
Arada benim bile tanıdığım, selam verip "N’aber işçi karınca? Antenler de fiyakalıymış ha? Kraliçenize selamımı söyleyin, biraz büyük düşünsün. Daha güzel, daha iyi beslenebileceğiniz evler var; bu mutfakta kavminizin ömrü uzun olmaz" dediğim karıncalar çıkıyor.
Karıncadan henüz bir cevap alamadım, alırsam zaten direkt akıl hastanesine yatmam gerektiğini biliyorum, endişe etmeyin!
*
Topesto’ya "Bari oturup anlaşsanız, mutfakta alan paylaşımına gitseniz" dedim.
"Liderlerini ele geçiremiyorum, liderlerini ele geçirsem biliyorum ne yapacağımı" diyerek cevap verdi. Bu arada pilav tenceresinin üzerine kapatmak için kullanması gereken gazeteyi okuyor.
"Aynaya bak!" dedim.
"Ne o yüzüme pirinç mi bulaşmış" gibi, bence soranın direkt İlkokul 1’e yeniden kaydettirilmesini gerektirecek bir soru sordu.
"Yok abi, mecazi anlamda söyledim. Yani karıncaların liderini arıyorsan aynaya bakacaksın. Dilli-kaşarlılarla, çeşitli pizzacılardan getirilip mutfak tezgahına bırakılmış kutularla filan sen besledin arkadaşları. Bence lider olarak da seni biliyorlar..."
*
"Limon sevmez diye biliyorum karıncalar, denedin mi?"
"Denedim. Limon görünce kaçarlar diye mutfak tezgahı üstüne dilim dilim limonlar bile bıraktım ama ruhu geniş elemanların. Neredeyse ’Şunu sık da limonata içelim, bu ne böyle’ diyeceklerdi, aşmışlar limonu..."
"Eve tapir almayı düşündün mü?"
"Hırrrrr!"
*
Konuyu değiştirmek için normalde pilav tenceresiyle tencere kapağı arasında bulunması gereken gazeteye döndü: "Aaaa, Beşiktaş Ricardinho’yu almış!"
"Yeni mi duydun? İkinci Dünya Savaşı’ndan haberin var di mi? Çok insan öldü..."
"Hı?.."
"Yok bir şey. Rende var mı yoksa turpu karşıma alıp kötü espri yapmak suretiyle koparak dökülmesini mi sağlayacağım?"
"Senin yöntem de iyiymiş ama rende burada..."
"Bir şey soracağım, biz burada çalışırken eleman niye içerde oturuyor?"
"Sana son mutfağa girdiği günü hatırlatırım..."
"Böyle iyiymiş hakikaten..."
İnsan klonlanırsa, mesela parmak izi hálá kanıt olur mu
Başlıktaki soruyu, yakın zamanda görürsem zaten Sevil Atasoy’a soracağım.
Peki durup dururken benim aklıma niye böyle bir soru takıldı?
Durup dururken takılmadım aslında.
Simon A. Cole’un yazdığı "Şüpheli Kimlikler" adlı kitap düşürüyor insanın aklına böyle soruları.
Alt başlığı "Suçlu Fotoğraflarından ve Parmak İzlerinden Genetik Çağına, Suçlu Tanımlaması Tarihi" olan kitap hem suçluyu bulmak için kullanılan yöntemlerin tarihçesini anlatıyor hem de kafa karıştırıyor.
Simon A. Cole, bu kitapla 2003’te Rachel Carson Ödülü’nü ("Kimdir peki bu Carson?" diye merak eden www.rachelcarson.org adresine bakabilir) almış.
*
Simon A. Cole, "parmak izi"nin sadece suçluya ulaşmak için kullanılan bir yöntemden öte anlamlar taşıdığını da anlatıyor ve güvenilirliğini de tartışıyor.
Parmak izi tartışması bu kitapla başlamış veya bu kitapla bitecek değil tabii. Teknolojinin sunduğu imkanlar, yakın gelecekte parmak izini "çok sık başvurulmayan yöntemler" arasına yollayabilir.
Cole sadece parmak izini değil, insan bedenini tartışmaya açıyor aslında: "Doğrusu bizzat beden, bireyi tanımlamada oldukça antika bir yöntem haline gelebilir. Geniş çeşitlilikteki yeni teknolojilerin (cinsiyet değiştirme, siber-uzay, yapay zeka, kozmetik cerrahi, organ nakli vb.) hepsi, bedenin sağlam, değişmez bir varlık olduğu yolundaki 19’uncu yüzyıl anlayışının çöküşüne ve değişken, esnek bir yeni beden anlayışının ortaya çıkışına işaret etmektedir" diyor ve şöyle bir soru soruyor:
"İnsanın klonlanması durumunda da tekilleşmiş kimlik tespiti yöntemleri işe yarar mı?"
Yani suçu klonunuz mu işledi, siz mi işlediniz?
Fiilen hayatlarımızı felç edeceğini sanmasam da üzerinde düşünmesi zevkli bir soru.
Kitabı da bu tür hadiselere kafayı takmış olanlara öneririm.