Kar ve Punk Shui uygulamaları

Arşivden baktım. 5 Ağustos 2006’da bahsetmişim Punk Shui’den.

Akımın öncüsü olan Josh Amatore Hughes’un yazdığı "Punk Shui: Anarşistler İçin Ev Dizaynı" adlı kitabını okumuşum ve "Punk Shui: Evi tanınmayacak hale getirme sanatı" başlıklı yazıyı yazmışım.

Herkesin eski yazısı Çetin Altan’ınki gibi manalı olmayabiliyor tabii...

Neyse, yürüyelim...

*

Memleketin kara esir düştüğü günler. Evde duruyorum.

Ne yapılır evde durunca? Müzik dinliyorum, birşeyler okurken uyuyakalıyorum, habire çay yapıyorum ve bisküvi stokunu kontrol ediyorum, televizyona bakıyorum...

Hastası olduğum bir çizgi roman var, "100 Bullets" diye. (Meraklısına not: Brian Azzarello ve Eduardo Risso’dan. Çok iyi bir çizgi roman serisi).

Böyle günler için yedekte tuttuğum iki cildi vardı, bitirdim.

Müzik setindeki radikal değişimin ardından evde bir ayarlama yapmak gerekiyor. Aslında bu işi uzun süredir yapmak gerekiyor.

Eve giren biri "Taşınıyor musun?" diye sorabilir. Salondaki manzara "yer yer" bu vaziyette.

Dışarıda tipi, evde göçebe çadırı ambiansı derken, Tanju Okan’ı koyup bi de büyük rakı açacak hale geldim ruhsal açıdan.

Lahana gibi oturmak ve telekinezi marifetiyle evi düzenlemek sadece biz tembellerin hayal gücünde yaşamakta.

Eve bazı estetik müdahalelerde bulunmaya karar verdiğimde tipi sürmekteydi.

*

Kararlı bir şekilde yerimden kalktım ve çamaşır asma zımbırtısına doğru yürüdüm.

Zımbırtıya asılı duran ve hayatıma ne zaman/ ne şekilde girdiğini bilmememe rağmen itaatkar bir şekilde kullanmayı sürdürdüğüm mandal sepetine şöyle bir baktım.

Ahşapiraz seçtikten sonra mutfağa yöneldim ve çekmecedeki çekici aldım. Cephane olarak da biraz çivi...

Salonda gelişimini tamamlayamamış bir Dor Sütunu gibi duran tanımlanamaz çıkıntının önüne dikildim ve tavandan tabana doğru üç çivi çaktım.

Daha sonra plakları koyduğum ahşap kutulara yöneldim.

Sevdiğim bazı plak kapaklarını ayırdım. En yukarıdaki çiviye, afiş gibi Gorillaz’ın "dub" plağından çıkan posteri astım.

Sonra mandallarla diğer plak kapaklarını bu postere tutturarak yere kadar indim. Bir nevi plak kapaklarından oluşan dikey bir bant atmış oldum duvara.

Geri çekilip baktım, hoşuma gitti.

Sonra plakları koyduğum tahta kutunun üzerindeki siyah/kırmızı yıldız çıkartmasına takıldı gözüm.

"Diğer plak ve cd kutularına da mana kazandırabilirim..." şeklinde zayıf bir ışık belirdi zihnimde.

Işığa doğru yürüdüm...

Ve çubuk yapıştırıcıyla karşılaştım.

*

Çubuk yapıştırıcıyla Babylon programından kestiğim Bob Marley çizimini ahşap kutuya yapıştırma işlemi umduğumdan büyük bir başarı sağladı.

Hatta başarı oranının yüzde yüz olduğunu bile söyleyebilirim ki; bu kişisel tarihimde hiç olmamıştır. Güzel bir hismiş.

Sonra sağdan soldan topladığım flyer’ları, kartları, gitar penalarını (çalmayı bilmem, uzun hikaye!), eski biletleri, vs. yapıştırmaya başladım.

Sonuç gayet iyi!

*

İşin fena yanı kendimi yaratıcı hissetmeye başlamış olmam. Harika bir iş yaptığımı düşünmekteyim, kimsenin beğenmesi veya beğenmemesi de umurumda değil. Yine de içimde mızmızlanan ve sanatçı ruh olduğunu tahmin ettiğim ses "Birine göster!" deyip duruyor.

Komşuyu aradım "Gel usta tam kakao havası, ooh kara karşı!.." diye.

Geldi, her zamanki koltuğa oturdu. En uyuz hareket, göstermek zorundayım.

"Nassı olmuş kutular usta?" dedim, "Nereden aldın?" dedi.

İçimden sağlam bir "Oley! İşte sanatın ve Kanat’ın gücü!" çektim.

*

Duvarı da beğendi fakat "Led Zeppelin koymalıydın bir tane" uyarısı yaptı. Hemen mandalladım ilk albümün kapağını, çok beğendi.

Komşu gittikten sonra bir kablo ve ucundaki duydan oluşan aydınlatma sistemine yöneldim.

Fişe taktığınızda ucunda ampul varsa yanıyor ama herhangi bir şapkası, kukuletası, ayağı, bacağı yok.

1990’lardan kalma bir Talking Heads basın bülteni çıkmıştı kitapları düzenlerken. Aklıma o bültenin turuncu kağıda basılı Talking Heads logosundan oluşan kapağı geldi.

Kapağı kopardım, rulo yaptım, ampulün etrafına dolayıp çubuk yapıştırıcıyla sabitledim.

Tatlı turuncu ışığı olan bu "aydınlatma ünitesi"ni plak kutularının üstüne, sergi lambası gibi sabitledim.

Bu da iyi!

*

Ayrıca atıl duran iki masa lambasını da anlatması uzun sürecek bazı işlemlerden geçirdikten sonra dergi kapaklarını ve plakları aydınlatmak üzere kullanıma aldım.

Dergi kapakları.

Bazı eski dergi kapaklarını Ferhan Şensoy’un Ferhangi Şeyler’de kullandığı kağıt asma tekniğine yakın bir teknikle astım.

Şimdi böyle anlatınca çok acayip gibi duruyor fakat endişeye mahal yok, bence gayet şık oldu.

Kaynak yapmayı bilsem kar tatilinde başka planları da devreye sokacaktım.

Neyse böyle yavaş yavaş daha iyi.

Punk Shui ruhuna da uygun sanki...
Yazarın Tüm Yazıları