Paylaş
Türkiye’nin büyük bölümünde kar yağışı var ancak İstanbul “bu kadarını” birkaç on yılda bir gördüğümüz türden karla karşılaşınca iş başka türlü oluyor.
Kentin anayolları büyük ölçüde açık ancak ara sokaklarda vaziyet “nanay”...
Sadece dün 350 kadar uçuş iptal edilmişti, toplamda 1000 civarına ulaştı.
Okullar tatil, mesai erken bitiriliyor. Meyve, özellikle sebze fiyatları roketlendi.
Hadise kardan adam yapıp “selfie” çektirmenin ötesine geçti geçiyor, hayat beyaz örtünün altına sıkışıyor, buz tutuyor...
Hava raporları vaziyetin en azından birkaç gün daha böyle süreceğini işaret ediyor.
Darda, zorda olan insanımıza kolaylık, sokak hayvanlarına yardım ve şefkat dolu ellerimizin uzanmasını dilerim...
Kendi adıma 1987 yılındaki büyük kar yağışından beri böylesini görmediğimi söyleyebilirim ki; o zamanlar okul tatilinin tadını çıkaran öğrencilerin safındaydım.
İstanbul’un son 100 yılda yaşadığı iki büyük “kar felaketi” için tarih 1929 ve 1954’ü işaret ediyor.
“Boğaz buz tuttu, halk üzerinden yürüyerek geçti” şeklinde aktarılan (Tuna’dan kopup gelen buz kütleleri Boğaz’a yığılmıştır) bu iki hadiseden 1929’daki 2 ay kadar süründürmüştür İstanbul’u mesela.
Cengiz Kahraman’ın titiz bir araştırma neticesinde “İstanbul Kış Günlüğü. 1929 ve 1954” adıyla kitaplaştırdığı bu iki yılda kent büyük felaketler yaşamıştır.
Kahraman’ın kitabının hemen girişinde İstanbul’un tarih boyunca yaşadığı büyük kış/kar felaketleri kronolojik olarak sıralanır.
MS 378’de İmparator Valens devrinde Haliç’in buz tutması ile başlar kronoloji ve tarihe not düşülmüş bütün hadiseler sıralanır.
Günün anlam ve önemine uygun şekilde eve kapanıp kitaba gömüldüğüm dönemde Kahraman’ın harikulade fotoğraflarla desteklenmiş çalışmasına öncelik tanıdım ki çıktığı dönemde zaten severek okumuştum.
Kronolojide dikkatimi çeken bir noktayı paylaşmak isterim bu vesileyle.
İstanbul halkı tarih boyunca karın ilahi bir uyarı, bir ceza olduğunu düşünmüş.
Mesela 739’da İmparator Üçüncü Leon “ikonoklast bir tavırla” saray kapısının üstündeki Hz. İsa tasvirini kaldırdığı için karın İstanbul’un üstüne acımasızca yürüdüğüne inanılmış.
Dualar edilerek, af dilenerek felaketin geçmesi beklenmiş.
Osmanlı döneminde de “hayırsız gelişmelerin” neticesinde kar felaketi yaşandığı düşünülmüş.
Mesela 1595...
Şiddetli kar fırtınasının nedenini saltanat değişikliğine ve tahta çıkan Üçüncü Mehmed’in 19 kardeşini acımasızca boğdurmasına bağlamış İstanbul halkı.
Cengiz Kahraman şöyle not düşüyor kitabında...
“Rivayete göre, 27 Ocak 1595 sabahı Topkapı Sarayı’ndan 19 tabut çıkarken lapa lapa kar yağmaya başlamıştı...”
Keza 1621’de tahta çıkan İkinci Osman, 12 Ocak akşamı Şehzade Mehmed’i boğdurmuş ve henüz 15’indeki Mehmed’in “kısa sürmüş hayatının bedelini” İstanbullular dehşet bir kar yağışıyla, kıtlıkla ödemişti...
1740’ta bayramın ilk günüyle arifenin karıştırılması neticesinde Sultan Birinci Mahmud da dahil olmak üzere tüm memleket bir gün eksik oruç tutmuş ve bayramın birinci günü başlayan şiddetli tipi de buna bağlanmış.
19’uncu yüzyıldan itibaren yaşanan felaket boyutundaki kar yağışlarının, kış şartlarının “başka meselelere” bağlandığını görmüyoruz. Bağlandıysa da notlar arasında yok.
Zaten artık uydu görüntülerinden üstümüze yürüyen felaketi dakikası dakikasına görüyoruz, başımıza gelecekleri biliyoruz, yeterli veya yetersiz önlemler alıyoruz işte.
Hem tutup da kar felaketini dün TL’nin yabancı para birimleri karşısında yaklaşık yüzde 2-3 değer kaybetmesine, Euro’nun 4 TL’ye merdiven dayamasına, doların da merdivende birkaç adım aşağıda beklemesine, ekonominin türbülanstan çıkamamasına, artan
şiddete veya Anayasa değişikliği görüşmelerinin başlamasına bağlayacak halimiz yok di mi?!
Zorunlu olmadıkça dışarı çıkmayın, çıkarsanız kat kat giyinin, eliniz cebinizde yürümeyin, sokaktaki canları unutmayın geçer...
Veya geçmez, bilemedim şimdi...
Paylaş