Paylaş
Bu ZET’in bir kullanma şekli, kitabı var.
“Direkt insanları hedef almayın, 150 metreden kısa mesafede öldürücü etkisi olabilir” diyor, “45 derece eğimle ateşleyin kapsülü” diyor...
ZET eğer bu talimata uygun kullanılmazsa neler olduğunu hepimiz gördük, görüyoruz polisin toplumsal olaylara müdahaleleri sırasında.
Özellikle Gezi günlerinde yüzlerce kişi yaralandı, onlarcası gözünü kaybetti.
Doktor Burak Ünveren de Gezi direnişi sırasında Beşiktaş’ta gözünü kaybedenlerden.
Dün İsmail Saymaz imzalı haberde Ünveren’in gözünü kaybettiği ana dair görüntülere ulaşıldığı belirtiliyordu.
*
Videoda görüntü gayet net...
Polis az ötesindeki kalabalığın üzerine direkt olarak doğrultuyor ZET’i, hatta hedef seçerek kullanıyor.
“1 Haziran 2013, saat 22.25’te yere paralel şekilde yapılan atışın” Ünveren’in tek gözünü kaybetmesine yol açtığı vurgulanıyor Ulusal Kriminal Büro raporunda.
Görüntülerde fail belli ama adı belli değil.
Görev yaptığı timin hangi tim olduğu, kask numaraları vesaire belli ama yapanın adı belli değil.
Emniyet eğer İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın isteğine uyarsa, şüphelileri belirleyip isimlerini verirse, iddianame hazırlanabilirse, balta keserse, suya düşerse, inek suyu içerse ve dağa kaçarsa belki şehre bir adalet gelir...
*
“Öldürülen çocuklar için adalet yok memlekette; nerede kaldı yaralanan için” demeyin, demeyelim, dedirtmeyelim.
“İç güvenlik ambalajıyla” dayatılan polis devletine, saray rejimine giden yol işte bu ve benzeri “Kanlıfişek Destanları” sayesinde yazılıyor.
Doktor Burak Ünveren ifadesinde “Haksızlığa uğradığımızı düşünüyorum. Kamu güvenliğine karşı hiçbir tehdit oluşturmuyorken sadece olayların ne minvalde cereyan ettiğini görmek isterken gözümden oldum. Bence bu büyük bir haksızlık” diye konuşuyor.
*
Kanlıfişek Destanı’nın emrini veren “Ben verdim” diyor, vuran “Ben vurdum” diyor; o demese kask numarası “Hatalıyım, ben arayın” diye bağırıyor!
Bütün bunlar olup biterken, gözler polisin hatalı ve kasti silah kullanması neticesinde kapanmışken, amir de memur da belliyken, bu suçun aydınlatılamadığı rejime “biz” demokrasi diyoruz.
Bu zihniyetin ısmarlama rejimi için Meclis’te yeni, daha sert, daha yüksek bir yasal duvar örmeye çalışıyoruz.
Ve “Kanlıfişek Destanı”nın milli eğitim müfredatına eklenmesini sadece “Haksızlık” diyerek tek gözümüz kapalı seyrediyoruz.
Kanlıfişek Destanı şiddetle, yalanla, korkuyla yürüyor üstümüze.
Öylece seyrediyoruz...
Paylaş