GAZETECİ dostum Ruşen Çakır, Duhok’taki PKK üssünde KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan ile süreçle ilgili mühim detaylar içeren bir mülakat yaptı.
Çakır, Vatan’da yayınlanan röportajında Kalkan’a yönelttiği “Çözüm olursa siz ne yapmayı düşünüyorsunuz? Siyaset mi?” şeklindeki sorusuna karşılık olarak şu cevabı almış: “Siyaset yapıyorum zaten. Hele bir çözüm olsun ben yapacak iş bulurum. Mesela yazarlık yapmak beni daha çok heyecanlandırıyor.” Kalkan’ın “yazarlık”tan kastı neydi, roman yazarlığı mı düşünüyordu bilemem. Ancak, mesela medya siteleri “Köşe yazarlığı yapmak istiyor” şeklinde yorumlamayı tercih etti bu cevabı. Köşe yazarlığı yapacaksa, nasıl yapacağına, neler yazacağına, tavrına, edasına, tonuna, çizgisine elbette kendisi karar verecektir. Fakat günümüz şartlarında rahat etmek isterse şu diyeceklerime kulak versin. “Kraldan çok kralcı olmak” eskiden eleştirmek için kullanılırdı, artık ikbal yollarına açılan kapıda duran bekçiye fısıldanacak paroladır. Başbakan bir verip veriştiriyorsa, sen bin verip veriştireceksin. Referandum sürecini iyi değerlendirip vekillik kapanlar bile oldu, o derece. Önümüzdeki genel seçimde iktidar partisiyle Meclis’e yürüyecek adaylar da şimdiden üç aşağı beş yukarı belli. Yalnız küçük bir uyarı. Başbakan amigolarını da ters köşeye yatırmayı seviyor. Bu sebepten top ayağından çıkmadan, yani fikrini söylemeden “Nasıl olsa böyle der” diyerek atlama, fena düşebilirsin. Köşe yazarları bir kenara, dangadanak düşen bakanlar bile gördük. Konu sıkıntısı çekeceğini hiç sanmıyorum, senin adına düşünen bir lider ve parti var. En darlandığın günde muhalefete muhalefet ederek maaşını hak edebilirsin. Ahı gitmiş vahı kalmış, kendi içindeki muhalefet maceraları daha renkli olan CHP’ye muhalefet etmek bir süre sonra sıkıcı hale geliyor elbette ama okunmasan bile alkışın garanti, riski yok filan falan; öyle bak. Farklı siyasi görüşlerle “kesişen küme” sınırları içinde kalmak kaydıyla flört edebilirsin. Kesişmen gereken ana küme elbette iktidar. İster liberal, ister sosyalist, ister milliyetçi ve muhafazakâr dalgaları yakalayıp sörf yap; ama iktidar kadar sosyalist, iktidar kadar liberal, iktidar kadar milliyetçi ve muhafazakâr ol. Yani koro şefine dikkat et, şarkını sivrilmeden okuyarak idare et. Bazen “Tabii şehirler hızla dönüşecek. Şehir koruma adı altında geri kafalılık yapanlar vesayet artıklarıdır” yazacaksın, bazen “Kırdınız liderimi, tıraşlamadınız gökdeleni, koruyamadınız siluetimizi” diye çemkireceksin. Tutarsızlık diye bakma, unutma, tutarlı olman gereken tek ses liderinin sesidir. Hem tutarlılık dediğin de ne ki? Sana ve liderine bir şey olmasın di mi ama? Düşmanını tanı, iyi takip et. Düşmanın belirsiz bir kitle değil, senin gibi –sen derken tabii liderinden bahsediyorum şaşkınlaşma!- düşünmeyen herkes düşmanındır. İyi takip edersen çok yazı çıkarırsın. Bir gün Emek Sineması için mücadele edenlere sallarsın, bir gün tiyatroculara, bir gün çevrecilere, bir gün öğrencilere, bir gün 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen sendikalara. Geçen sene “Yaşasın 1 Mayıs, bak sembol alan Taksim’de kutlanıyor” yazısı yazman başını ağrıtmaz merak etme; bu sene de “Ha Taksim, ha Maksim; maksatları huzursuzluk çıkarmak” yazıverirsin olur biter. Bir sene “Kandil muhibbi bunlar” diye yıllarca Kürt sorunuyla uğraşmış olanları pislersin, ertesi yıl çözüme açılan kapının üstündeki asma kilidin anahtarını senin boynuna takmışlar gibi afra tafra yaparsın. Çelişkilerin keskinleşirse her zaman elinin altında bir İsmet İnönü yazısı bulundurmanı tavsiye ederim, her zaman iş yapar. Zor bir iş değil yani gördüğün gibi. Lideri izle, sesini yükselt, alkışı topla, ikbal yollarında, gazete sütunlarında, ekranlarda, kurullarda ilerle. Başın ağrımaz; kalemine kuvvet...