İstiklal’deki dayağı asıl o 47-45 kişiye bağlamak lazım

BEŞİKTAŞ-Kasımpaşaspor arasında oynanan maçtan sonra yaşananları duydunuz mu?

Haberin Devamı

Duymadıysanız özet geçeyim: 50 kişilik Kasımpaşaspor taraftar grubu “Beşiktaş ananı .... geldik” diyerek İstiklal Caddesi’nde sağa sola saldırdı.
Bu sırada stüdyodan çıkan Model grubu üyeleri de (Tamamı 3 kişi!) dayak yedi. Olay bu sayede medyada kendine yer buldu.
Sorsanız kendisini tanıtmak için “delikanlı” diyecek bir gruptur, eminim.
Elimde “delikanlı” tartısı yok, kimsede bulunduğunu sanmıyorum, ayrıca kavram olarak hoşuma gitmez!
Olayı “tüm Kasımpaşa camiası”na bağlamak da gereksiz. Kendimizi kandırmayalım; karşımıza ilk kez çıkmıyor bu “sürü” güdüsüyle hareket eden kitle.
Tophane’de galeri basar, yılbaşında ortalığı terörize eder, “milliyetçi hassasiyetine” veya “takım aşkına” yenik düşer...
Malum hikaye; beraber pişiyoruz bu cemiyet kazanında!
Benim asıl ilgimi çeken nokta zaten Kasımpaşaspor taraftarının kendi web sayfasından yaptığı duyuru oldu.
Gruptan “Tamam ama siz de fazla ağladınız” tonunda özür dilenen metin çok klasik “50 kişi içinde 3-5 kendini bilmezin yaptığını tüm camiamıza bağlamayın, bakın biz de hassasız” notuyla nihayete eriyor.
Rakam olarak “6-7” demişler fark etmez, “kendini bilmez 3-5”tir bu savunma ve inkar modelinin adı güzel ülkemizde.
“Haklısınız” demek ve devam etmek isterim: “Hadiseyi o 3-5 kendini bilmeze değil, geri kalan 47-45 kişiye bağlamak gerek.”
Sırf tipini beğenmediği veya an itibariyle “öyle uygun gördüğü” için önüne gelene saldıran “3-5 kişiye” sahip çıkamadınız mı?
“N’apıyorsun sen terbiyesiz?” diyemediniz mi 3-5 kişiye geri kalan 47-45 kişi olarak.
“Bize bağlamayın” diyorsunuz ya şimdi, hiç kusura bakmayın kardeşim o “3-5”e değil, size bağlamak lazım bunu.
Kasımpaşa taraftar grubunun web sayfasındaki not “Bunu yapan Kasımpaşalı değildir, olamaz. Aksi bir iddianız varsa mobese kayıtları veya daha inandırıcı ispatlarınızı gösterin” diye bitiyor.
Dayak yiyenlerin suçlu çıkacağı noktaya doğru ilerlerken kendi kendime söyleniyorum:
“Hakikaten yahu. Mobese, polis, Mini Cooper’lı ekipler, sokak arasında ‘Doğulu’ vatandaşa kimlik kontrolü yapan sivil memurlar filan neredeydi acaba?”
Neticede olayı tüm Kasımpaşa camiasına mal etmiyorum; o 47-45 kişinin vicdanına havale ediyorum.

Haberin Devamı

Kafaya baltayı yedim Manitu affetsin!

Haberin Devamı

ABD’den memleketimize ziyarete gelen “şeflere” “Ugh! Hoşgeldiniz ey reisler!” diye seslenmiştim.
İki kıymetli okurum “Asıl sana ugh!” diyerek yazımı düzeltti.
Yaptığım iki affedilmez hatayı olabilecek en kibar ve en esprili şekilde bildirmişler, ben kendime karşı o kadar kibar olamayacağım.
Halt etmişim.
ABD’den yazan Bülent Trak “Amerikan yerlilerine ‘Kızılderili’ (redskin) demek büyük hakarettir. Uyarmadı demeyin, böyle hitap ederseniz siz de kafaya baltayı yiyebilirsiniz” diyor.
Hiiiç öyle “Ama niyetim hakaret değildi, bizdeki anlamı öyle değildir, sevdiğimden Kızılderili diyorum” diye “Ben masumum” ayaklarına yatmayacağım.
Niye Amerikan yerlisi demek varken “Kızılderili” diyorum ki.
“Solukyüz çatak dilli” diyerek kafama baltayı ekleştirseler yeridir.
Tüm kabilelerden özür dilerim.
TRT Türk’ten meslektaşım Taşkın Şenol da “Siyular”la ilgili bir düzeltme yaptı: “Dakota veya Lakotalarla Siyular aynı kabile. Ama Dakotalara Siyu diyenler rakip kabileler, zaten Siyu da (Siu) düşman demek. Böyle derseniz marizlerler...”
Ulu Manitu’ya kurban, Dakota halkı beni affetsin.
Şimdi gidip ceza olarak kendimi totem direğine bağlayacağım; artık beni Ulu Manitu affetsin!

Haberin Devamı

Prensesin Uykusu

SALI akşamı İmaj Stüdyoları’nda Çağan Irmak’ın yeni filmi “Prensesin Uykusu”nu izledim.
Adile Naşit bir Yeşilçam klasiğinde “Ay harika filmdi, bir ağladık, bir ağladık sorma” der ya; Irmak’ın filmi de böyle olmuş.
Hayat akıp giderken unuttuğumuz, “çok önemli planlarımız ve yüce hedeflerimiz ve önceliklerimizin” peşinde koşarken törpülediğimiz, yok saydığımız yerlerimize dokunan türden, hem fantastik hem dibine kadar gerçekçi, duygusal bir film.
Eleştirmenler hakkını vererek işlerini yapacaktır ama ben 107 dakikalık maceradan aklımda kalan iki noktayı söyleyeyim.
İnsanı sarsacak derecede iyi oyunculuk var filmde. Aslan ustamız Genco Erkal ve Alican Yücesoy’un kimyası ayrı bir film oluşturacak seviyede. Karşılıklı sahnelerde döktürüyorlar.
Çağlar Çorumlu’yu ilk kez seyrettim, bir daha unutmam adını, çok başarılı. Diğerlerine ayıp etmek istemem ama Sevinç Erbulak’ı ayrıca övmek için bir formül geliştirmeliyim; büyük oynamış.
Bir övgü de “Türkler animasyon konusunda başarısızdır” yargısını değiştirecek düzeyde iş çıkartan İmaj ekibine; hayranlıkla izledim.
Çağan Irmak’a ve tüm ekibine sıradan bir film meraklısı olarak teşekkür ederim.
Güzel Türk Sineması’na iman tazelemiş oldum.

Yazarın Tüm Yazıları