Hayat katalog olsa

Almanya’ya yerleşmiş bir aile dostunun yılda bir kez yolladığı "tuğla" gibi katalog, çocukluk yıllarım için inanılması güç ürünlerle doluydu.

Mesela renkli televizyonlar...

Hele bir de o televizyonların tanıtımlarında western filmi fotoğrafı kullanılmışsa aklım başımdan giderdi.

Rengarenk tüylü başlıklarıyla Kızılderilileri canlı olarak görmüş gibi hisseder ve "Teks’teki ambians gerçekmiş işte!.." diye sevinirdim.

"Hiç mi renkli Kızılderili görmedin?" diyenlere cevabım; "Dönemin şartları düşünülürse pek gördüğüm söylenemez abi!" olurdu.

70’lerin ortaları, televizyon siyah/beyaz, video ufukta belirmemiş gibi teknik kısımları geçelim...

O yıllarda "kovboy filmleri" demodeydi ve sinemalarda da nadiren bir Kızılderili/kovboy filmi gösterilirdi.

Yani ekranda hareket eden renkli bir Kızılderili görmem için çok zaman gerekti...

*

O kataloglardaki evlere, eşyalara ve mutluluktan yanakları kızarmış insanlara bakıp "Galiba Jetgiller’in ambiansı da gerçekmiş!.." şeklinde hayıflanarak büyüdüm.

Renkli televizyon yayınına geçildiğinde, daha önce video sayesinde idman yapmış olan bünyeler çok şaşırmadı.

Benim zaten Kızılderili/kovboy hadisesini aşağılamam gereken uyuz yaşlarım gelmişti.

Asıl derdim de şuydu: "Gürültülü rock albümlerini daha gürültülü nasıl dinleyebilirim?"

O dönemi de yabancı müzik dergilerinde gördüğümüz müzik setlerine hayranlık duyarak geçirdik.

*

Amacım "Pee! Eskiden dedemizin sahra telefonundan MePeÜç yapıp dinlerdik. Nah böyle 10 kiloluk salça kutusu gibiydi..." muhabbetine girmek değildi ama oraya doğru kayıyoruz sanki, di mi?..

Hemen toparlanalım.

Özendiğimiz objeler hayatımıza girince bir acayip durabiliyor ya, o mevzuya gelelim.

Mesela bir televizyon reklam filmi var sıkça rastladığım; sarışın bir kadın gidip televizyonu öpüyor... Bakıyorsun kadın güzel, ev güzel, televizyon güzel...

Diyorsun ki; ben kredi kartının belini büküp şu televizyonu alayım...

Televizyonu alıp eve geliyorsun, üçlü priz filan ayarlıyorsun, bağlantıları tamamlayıp karşısına kuruluyorsun.

Ve o anda fark ediyorsun ki, senin evin o reklamdaki gibi uçuşan perdelerle çıkılan bir terası yok. Senin evin duvarları saten değil, kağıt üzerine karışık teknik boyanmış...

Senin evde öyle artist bir müzik çalmamakta!..

Ayrıca şehir suyuna bir şeyler katılıp kadınların toplu halde delirmesi sağlanmamışsa, evine sürünen bir sarışın da girmeyecek.

*

Bu durum, geçen pazartesi toplantısını gerçekleştirdiğimiz ocakbaşında karşımızda asılı duran "plazma televizyon yerleşkesi"ni tahlil ederken gündeme geldi.

Duvarın tavana yakın noktasında sabitlenmiş ekran.

Etrafına da plastik bir sarmaşık dolanmış.

Bu durumu "komik ve manidar" bulan arkadaşlar çıktı oturduğumuz masada.

"Siz hiç ikinci el ürün satışı yapılan web sayfalarına girmediniz galiba..." dedim sakin bir şekilde.

"Sen girdin mi ki?" dedi biri.

*

Yıllarca o cephe senin, bu cephe benim gezmiş, çok görmüş geçirmiş film kaahramanları gibi ağır ağır konuştum:

"Gördüm dostlarım, gördüm; evet!..

Tüplü televizyondan kalan boşluğu değerlendirmekte güçlük çeken ve bu güçlüğü özünde gizli dekoratörle aşmayı deneyen insanların neler yaptıklarını gördüm.

Nasıl korkunç şeyler yapabildiğimizi gördüm o web sayfalarında!

Kırlentler, karpuz dilimleriyle süslenmiş plazmalar gördüm...

Kolonlarının önüne ’Meçhul Kuşkonmaz Anıtı’ gibi dikilmiş şamdanlar gördüm...

Aynayla çerçeve yapılmış, asma kilitle kodese tıkılmış gibi duran ekranlar gördüm...

Ey dostlarım!

Çağdaş sanatçıların bienaldeki enstalasyonlarını aşan bir ’Plazma ve Biz Sergisi’ açacak kıvama gelmişiz; siz hálá bu minimalist sarmaşık örneğini tartışıyorsunuz!.."

*

Bu konuşmamın ardından daha ciddi bir tepki beklerken karşımdaki eleman "Abi sen yemiyceksen şu közde sarmısaklara gireyim diyorum ben" dedi.

"Reklamcılar akıllarını başlarına toplayıp, ’Plazma TV’ler ve Türk Evleri’ temalı filmler çekmezse, ikinci el pazarı daha da büyür.

Gösterin kardeşim şu aletin nasıl manalı durabileceğini.

Yoksa alan pişman olup, web aracılığıyla okutmaya çalışıyor, dekorasyon kirliliği oluşuyor...!" diye devam etmeye çalıştım fakat o esnada Çöp Şiş Abi geldi.

*

Közde sarmısağa girişen arkadaş "Sende var mı abi plazma?" dedi.

"Yok, tüplü kullanıyorum" dedim.

"Ben alıp tavana asayım diyorum, ne dersin?.." dedi.

Son lahana turşusuna uzattığı eline vururken "Kafana düşmesin seyrederken?.." dedim.

"Saçmalama abi sabitleyeceğim ekranı" dedi.

"İyi, düşsün o zaman!" dedim.
Yazarın Tüm Yazıları