Güneşe selam durduk

BUTİK festivaller son dönemin parlayan yıldızları arasında gösteriliyor “eğlence” dünyasında.

Haberin Devamı

“Butikleri”, “konvansiyonel” müzik festivallerine bir alternatif olarak göstermek çok doğru olmasa da durumu açıklamak için en pratik hareket noktası yine bu karşılaştırma olacaktır.

 

“Konvansiyonel” festivaller 1960’ların sonlarında beliren Woodstock veya Isle of Wight gibi efsane kabul edilen öncülerin ardından çok yol aldı.

 

Ancak temelde aynı esaslara bağlı olarak ilerlediler. Hedef hâlâ büyük kalabalıklara ortalama 3 gün zarfında onlarca/yüzlerce müzik grubu ve sanatçı izlettirmek...

 

Başarısı kanıtlanmış sağlam bir format bu ve aralarında benim de bulunduğum milyonlarca müziksever için cazibesini koruyor.

 

TUTKAL MÜZİK

 

Haberin Devamı

2014’te sadece İngiltere’de festivallere bilet alan 3.5 milyon kişi olduğunu okumuştum, ki ülkenin en büyük festivali Glastonbury’ye ortalama 175 bin kişi katılır. Kaç festival var siz hesap edin artık...

 

Bu festivallerin tutkalı, temeli müzik aşkı elbette ama aynı zamanda “vahşi dünyaya bir mola vermek” dürtüsüdür milyonları çeken.

 

İşte “butik festivaller” biraz da bu vahşi dünyaya mola vermek isteği üzerinden şekillendi zaman içinde. İçinde müzik de barındırıyor butik festivaller ancak ağırlık noktasını başka güzelliklerle paylaşıyor.

 

ALTERNATİF TOPLUM

 

Müziğin yanına sanatın diğer dallarını, iyi yemeyi/içmeyi, farklı hobileri, doğa sporlarını vb ekleyerek küçük bir toplum oluşturuluyor butik festivallerde.

 

Örnek istenirse Hollanda’daki Down in the Rabbit Hole, Fransa’daki Festival Yeah!, ABD’deki Lightning in a Bottle veya Galler’deki Festival No. 6 ilk aklıma gelenler...

 

Haberin Devamı

Katılımcıların aynı zamanda şekillendiriciye dönüştüğü bu festivaller kısa süreliğine bir alternatif toplum yaratırken, yeni deneyimlere açık olmayı teşvik ediyor, memleket gündeminin ve diğer dertlerin zihinlerde, ruhlarda biriktirdiği kiri/pası biraz olsun temizliyor.

 

19-21 Mayıs arasında Kapadokya’da düzenlenen Cappadox da işte tam böyle bir hadiseydi.

 

Uçhisar’ın, Göreme’nin fantastik güzelliğine sığınanlar iyi müziğin dışında çağdaş sanatla, gastronomik heyecanlarla, açık hava aktiviteleriyle harmanlandı.

 

Cappadox’un asıl yıldızı elbette Uçhisar’ın, Göreme’nin eşsiz ortamıydı ama dileyen (ve kalkmayı becerebilen) sabah sessiz doğa yürüyüşlerine katıldı, dileyen meditasyon yaptı, dileyen ünlü şeflerin mönülerine odaklandı...

 

Haberin Devamı

Bu tür etkinliklere katılanları Cappadox süresince “oturduğum yerden” takdir edip gönülden destekledim elbette ama benim gündemim, ağırlık noktam yine müzikti...

 

CAZ MANGASI

 

Olaylar şöyle gelişti...

 

Uçhisar’ın biraz dışında, kayalara ve zamanın akışına tutunmuş bir manastırın önündeyiz.

 

Gün batmaya yüz tutmuşken parlak kumaşlardan dikilmiş rengârenk kıyafetleri, payetli pelerinleri, “tuhaf” şapka/başlıkları ve enstrümanlarıyla 10 kişi beliriyor karşımızda...

 

Bir uzay gemisinden inmiş gibi duran bu caz mangası, 92 yaşındaki Marshall Allen’ın başrolde olduğu bir performans sunuyor.

 

Mangamızın adı Sun Ra Arkestra’dır, müzik âleminin kozmik güç merkezlerinden biridir...

 

Haberin Devamı

Babylon TV’de yayınlanmak üzere özel bir performans sunuyorlar konserlerinden bir gün önce ve bir avuç şanslı insan bu ana tanıklık ediyoruz.

 

Sun Ra Arkestra Türkiye’ye ilk geldiğinde, 1990’da İstiklal Caddesi’nde bir kamyonun kasasında yine gayet antik Mısırlı ve gayet uzaylı şekilde çalarak ilerlerken de oradaydım.

 

SUN RA VE MEMO İÇİN

 

Artık aramızda olmayan (1993’te öldü) Sun Ra ve ekibi, “Çok acayip bir şey yaşanıyor şu anda” dedirtmişti o gün o kamyonun peşinden yürüyenlere.

 

Yine benzer bir ruh hali sarıyor ruhumuzu manastırın önünde çalmaya başladıklarında. Yanımdaki arkadaşım “Şu anda, şu dakikalarda herhalde dünya üzerinde daha enteresan bir hadise daha yaşanmıyordur” diyor, yürekten katılıyorum.

 

Haberin Devamı

O sırada batan güneşin iki kayanın ardından sızan ışığı vurmaya başlıyor grubun üstüne.

 

Hep beraber yüzlerini güneşe dönerek çalmaya başlıyorlar, zamanı ve mekânı aşarak büyülü bir ortam oluşturuyorlar.

 

Güneşe verilen bu selamın hem Sun Ra’ya hem de 1990’da grubun Türkiye’ye gelmesini sağlayanlardan olan, 2013’te kaybettiğimiz güzel ruhlu, güzel gülüşlü, ileri görüşlü dostumuz Mehmet Uluğ’a gittiğini biliyoruz. Sun Ra Arkestra’nın kozmik selamına, Cappadox’u Memo’ya adayarak katılıyoruz...

Yazarın Tüm Yazıları