Hap kadarken okul kırıp gittiğim Ali Sami Yen Stadı’nın Eski Açık tribününde başlayan futbol aşkım (O yaşıma kadar televizyonda seyrederken tutmaya karar verdiğim Nottingham Forest’ı filan saymıyorum) bundan üç sene öncesine kadar hiç hız kesmeden devam ediyordu.
Yanlış anlaşılmasın futbolu hálá seviyorum. Fakat üç yıl önce, Galatasaray maçlarını yazmaya başladığımda durum biraz değişti.
Teklif ilk geldiğinde ‘Başkasının yazdıklarını okuyup ayar olacağıma, ben yazayım, bana ayar olsun millet’ diyerek kabul etmiştim. Öne sürdüğüm tek şart, Galatasaray maçlarını tribünden seyretmeye devam etmek olmuştu.
İlk sezon, İlhan Söyler’in yancısı olarak deplasmanlara da gitmeye başladım. Taraftar olarak çok deplasmana gittim ama gazeteci olarak gidince, takımın uçağına binme şansınız, görüşlerine değer verdiğiniz spor yazarlarıyla sohbet etme fırsatınız filan da olduğundan açıkçası bayağı bir heyecanlanmıştım.
Heyecan bir deplasman seferi sırasında, çok sevdiğim bir futbolcunun, ‘Aaah! Nerede o Ali Sami Yen günleri...’ diye başlayan konuşmasının devamını dinleyene kadar da sürmüştü.
Ben tam ‘Aslanım benim! Damardan Galatasaraylı be! O da bizim gibi stadını özlüyor. Aslan yattığı yerden belli olur...’ türünden sadece futbol fanatiklerinin anlayabileceği, diğerlerinin manasız bulacağı bir duygu seline kapılmak üzereyken, benim aslan konuşmasını şöyle bağlamıştı:
‘Sahaya ısınmaya çıkmadan önce, aşağıdaki kazan dairesine kahve söyler, birer de sigara yakardık...’
Pardon?.. Sinir uçlarından beyne doğru yayılan şok dalgası!
Yani biz soğuktan burnumuz düşmek üzereyken bile o tribünde ‘Alemin kralı geliyooooor, geliyoooor, geliyooooor!’ diye bağırırken, elemanlar ‘Alemin Kralı’ndan mı geliyordu...
Öyleymiş.
İçim fena olmuştu. Futbolcunun sigara, kahve içmesine karşı çıkacak kadar turşu değilim. Kendi bilir. Fakat bunu ısınmaya çıkmadan önce yapmaları ve çok normalmiş gibi anlatılması fena gelmişti.
Zaman içinde, takımla beraber çıktığım seyahatlerin sayısı arttıkça, önce takımdan sonra futboldan soğumaya başladığımı fark ettim.
Taraftar coşkum bu seyahatler sırasında törpülendi. Kendimi, bir Ferdi Tayfur edasıyla ‘Susadım çeşmeye inmez olaydım/ Şu futbol camiasından uzak duraydım’ diye sayıklarken bulduğum zamanlar çok olmuştur.
* * *
Bu seyahatler sırasında anlatılan hikayeler, ilişki zincirleri vesaire çok ama çok can sıkıcı olabiliyordu.
Şimdi, ligin bitiminde oluşan ‘Futbol ve mafya Edi ile Büdü gibi ayrılmaz bir bütündür’ ortamında konuşulan hiçbir şeye şaşırmıyorum. Hatta şaşıranlara şaşırıyorum.
Böyle bir ortamda, sadece benim gibi futbolu futbol olduğu için; basit fakat heyecanı hiçbir spora değişilmeyecek bir spor olduğu için sevenlere iki cümle etmek isterim.
Her şeyi bilirken bugün bilmeze yatanlar, ‘Ben demiştim abi’ciler, tek gıda rejimi olarak polemikle beslenenler yerlerini koruyacak.
Bu yaz Avrupa Kupası’nı müteakip fasulyeden transfer haberleri ve normal şartlarda asla seyredilmeyecek olan fakat futbol özlemiyle Galatasaray-Fenerbahçe maçı gibi seyredilen hazırlık maçlarına takılınacak falan filan.
Hiçbir şey değişmeyecek futbolda sonuç itibarıyla.
İyisi mi Avrupa Kupası’nın tadını çıkaralım. Sonrasında beğensek de beğenmesek de hiç bıkmadan seyrettiğimiz film tekrar başlayacak.