Topesto, ‘Program öneriyorum: Üç film birden. Kızılmaske, Maskeli Şeytan, Dünyayı Kurtaran Adam. Yeri ve zamanı sen belirle...’ diyerek topu şişirdi.
Topu sektirmeden ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ı daha geçen hafta tekrar seyrettim. Onun yerine Badi olursa eyvallah. Evden çıkmam, bana gel. Bende Badi yok, sendekini getir’ şeklinde karşılık verdim.
‘Badi’nin daha önce çeşitli vesilelerle bahsi geçmişti. Malum, Türk yapımı ‘E.T.’ Hani finalinde E.T. (Yani, Badi oluyor bu durumda) uzaya giderken, Türk çocukları elini öpüp başlarına koyuyorlar filan...
*
Bizim ‘Sevdiğimiz Filmler’ dediğimiz, kitleler tarafından ‘Fantastik Türk Filmleri’ olarak tanınan, hepsi birbirinden kıymetli eserler konusunda Topesto, hepimizden daha öndedir.
Hepimiz derken, yakın 3-5 arkadaşımızdan bahsediyoruz. Bir şekilde bu filmleri kovalar, bulur, televizyonda gösterilecekse bekler, kaydeder filan.
Eskiden daha sık yapardık bu ‘Üç film birden’i. Ama artık ayda yılda bir oluyor.
Neyse, ben Kızılmaske ve Badi’yi seyretmiştim. Fakat Maskeli Şeytan’ın sadece namını duymuşluğum var. İrfan Atasoy, Feri Cansel ve Sami Hazinses oynuyor onu biliyorum, bir de yönetmen Yılmaz Atadeniz.
Kısa keselim, Topesto filmlerle geldi. ‘Önce hangisi?’ tartışması yapmadık. Böyle durumlarda, birinin seyretmediği film varsa ona öncelik tanınıyor. Yekten Maskeli Şeytan’a yazıldık.
Film VCD olarak bulunabildiği için gönül rahatlığıyla yazıyorum. Kendinizi parçalamayın, ‘Nasıl buluruz?’ diye.
Bütün sevdiğimiz filmler gibi aslında bir amacı olmayan ama seyrederken çok eğlendiğiniz bir eser. Red Kit rolündeki Sami Hazinses, kısaca Feri olarak oynayan Feri Cansel, kostümüyle Maskeli Şeytan’dan çok, kavruk kalmış bir Batman görüntüsü çizen İrfan Atasoy, gayet başarılılar.
Zaten film, bir altın mumyanın peşinde, birtakım insanların dayak yemesi şeklinde gelişiyor. Çoğu 1960’ların ikinci yarısı ve 1970’lerde çekilmiş bu filmlere aşina olanlar zaten tahmin edecektir...
*
Ve tabii, bu filmlere özgü süper diyaloglar var.
Örneğin, Sami Hazinses (Hippi kılığı süper bu arada) ve Feri Cansel’in ‘Fırtınalar Düosu’ adıyla sahne aldıkları sahnede şahane iki diyalog var.
Birincisi o esnada gazeteci ayağına yatan Maskeli Şeytan’ın, altın mumya hakkında bilgi sahibi olan profesörün sekreterini kafalamaya çalıştığı sahne.
Sekreter: Sesiniz yabancı gelmiyor.
Maskeli Şeytan: Plak gibiyimdir, her dükkanda çalarım.
Sekreter: Aha-ha! Çok şakacısınız doğrusu.
İkincisi de, profesörün (Muzaffer Tema), ‘I Feel Good’ eşliğinde dans ederken görüp hasta olduğu Feri Cansel’in, bu esnada patlak veren kavgadaki üstün yeteneği üzerine...
Profesör: Sizde yalnız şarkıcılığınız değil, kavgacılığınız da varmış hanımefendi.
- Öyle atlet kompleyimdir.
- Çok şakacısınız. Tekrar görüşelim.
*
Bu esnada Topesto ‘Kibar adammış, ‘Atlet kompleyim’ diyen kadına normalde ‘Oldu güzelim, görüşmeyelim’ dersin, bu ‘Tekrar görüşelim’ diyor..’ şeklinde bir çıkış yaptı.
Konu açılmışken sordum tabii: ‘Atlet komple ne yahu?’
Topesto cevapladı: ‘Komple sporcu...’
Haa, tamam o zaman!.
Bilgi tuhaf bir şey mesela İzlanda’da eşek demeyeceksin
İnsanın neyi nereden öğreneceği hakikaten belli olmuyor. Michel Gondry adında, her çektiği klibi ‘Vay be kardeşim!’ diyerek seyrettiğimiz bir yönetmen var.
Bu mümtaz şahsiyet, çalışmalarını bir DVD’de toplamış. Kıydık paraya aldık.
Gondry’nin klip çektiği isimler arasında Björk, Daft Punk, The White Stripes, The Chemical Brothers gibi isimler var dersem, konuyla biraz ilgilenenler nasıl bir insan olduğunu daha rahat anlayacaktır.
Neyse, DVD’nin içinde 52 sayfalık ‘Hayatı, Eserleri, Olur Olmaz Düşünceleri’ türünden bir kitapçık da var.
Bir yandan Cibo Matto’nun ‘Sugar Water’ı için çektiği klibe saygımızı sunmak amacıyla giydiğimiz ceketin önünü ilikliyoruz, bir yandan kitapçığı karıştırıyoruz.
Michel Gondry abinin, Björk’le ilgili anılarını anlattığı bölüme geliyoruz bu arada.
Michel abi anlatsın: ‘Bir gün İzlanda’da otelde Björk’le laflarken, içeri İzlandalı bir grup sarhoş girdi ve içlerinden biri bana İzlandaca ‘@!$*!@!’ dedi. Björk ayar oldu, acayip kızardı ve defolup gitmelerini yoksa elemanı tepeleyeceğini söyledi. Hareketlerinden anladığım kadarıyla hakikaten tepeleyecekti. Meğer eleman bana ‘Eşek!’ demiş ve bu İzlanda’da çok ama çok ağır bir hakaretmiş. Björk’ün benim için kavga etmeyi göze almasından gurur duymuştum...’
Bilgi böyle tuhaf bir şey. Sevdiğiniz bir yönetmenin kliplerini izlemek için aldığınız DVD’den, İzlanda’da asla kimseye ‘Eşek!’ dememeniz (veya kızdırmak için aynen bunu söylemeniz) gerektiğini öğreniyorsunuz.
Şimdi siz de öğrenmiş oldunuz. Artık bir İzlanda vatandaşıyla aranızda arıza çıkma ihtimali nedir, onu siz hesaplayacaksınız...
Sizin kötü şarkı listeniz de şöyle
Geçen hafta, ABD’de yayınlanan Blender adlı derginin seçtiği En kötü 50 şarkılık listeden bahsedip ilk 10 şarkıyı vermiş, sonra kendi ilk 10’umu sıralamış, size de ‘Öksürün bakalım, sizin listeniz nasıl bir şey?’ diye çağrıda bulunmuştum.
Listelerinizi birer kahır mektubu gibi; kah kendimi yüksek bir yerlerden aşağı fırlatmak hissiyle dolup taşarak, kah ‘Ben bu dünyaya acı çekmeye mi geldim!’ diye höykürerek okudum.
Elinize sağlık!
En çok istek alan (istenmeyen demek daha mı doğru olur acaba bu durumda) şarkılardan itinayla seçtiğim liste şöyle. Bu arada ‘Bilmem kimin tüm şarkıları’ türü önerileri dikkate almadım.
Bir de ‘Sen Celine Dion’a nasıl laf edersin arkadaş! Mariah Carey seni tasma takıp parkta gezdirsin’ türü tepkilerle müzik zevklerimizin pek uyuşmadığı ayan beyan ortada olan arkadaşlara da teşekkürler.
Almayayım, alana hiç engel olmayayım, ceketini tutayım, kapıya kadar eşlik edeyim, hürmetlerimi sunayım filan falan.
NOT: Listenin sekizinci sırasındaki Shivava’nın nasıl yazıldığını ve kimin söylediğini bilmiyorum. Passaparola’daki şarkı diyeyim, siz anlayın. Liste yollayanların da nasıl yazıldığı konusunda kafası karışıktı belli ki. Böyle yazdım, kusura bakmayın.)